Ömer Lütfi Kanburoğlu, Medyayı kontrol etmek, yargıyı ele geçirmek, parlamentoya hâkim olmak, muhalefeti yok etmek ve halkın öfkesini kullanarak sandıktaki saltanatını korumak; diğer bir deyişle, yığınların yönlendirdiği sözde demokrasiye mobokrasi denir.

 

LEVIATHAN’IN DOĞUŞU

 

 

 

Thomas Hobbes 1651 yılında yayımlanan ünlü eseri Leviathan’da mutlak güç ve yetkilere sahip egemen bir devleti ifade etmeye çalışmıştır. Leviathan Tevrat ile İncil'de adı geçen ve aslında kötülüğü temsil eden bir su canavarının adıdır.

 

Thomas Hobbes bu kavramı "Leviathan: Bir Din ve Dünya Devletinin İçeriği, Biçimi ve Kudreti" isimli kitabında şöyle açıklar:

 

"Vatandaşları yabancıların istilasından koruyabilmenin, birbirlerine zarar vermekten engellemenin, kendi sanayilerini ve yeryüzünün meyvelerini güvence altına almanın yolu bütün gücü ve kudreti bir tek insan ya da insanların meclisine vermektir... İnsanlar birbirlerine ‘Ben haklarımdan vazgeçiyorum ve tüm haklarımı bu insana ya da insanların meclisine veriyorum’ demelidirler. Böylece bütün güç ve kudret tek bir insanda toplanır. Bu büyük Leviathan'ın doğması demektir."

 

Bütün güç bir insanda toplanır ve Leviathan kurulursa sonuç itibarı ile nasıl bir toplum ortaya çıkar? Gücü ele geçiren herhangi bir Tiran, çevresinde dürüst insanlar varsa başarılı olamasa da, sevilen bir lider olabilir ama bir Tiran’ın etrafında dürüst kaç insan olabilir veya hiç olabilir mi?

 

Güç tek kişide toplandığı zaman her toplumda var olan sahtekâr, üçkâğıtçı, hırsız, dolandırıcı, onursuz ve şerefsiz insanlar için şahsi çıkarları uğruna yalan söylemek yapabilecekleri en kolay şey olacaktır.

Sürekli söyledikleri yalanlar ve riyakâr davranışları onları hak etmedikleri makamlara taşıyacak, böylece ortaya çıkan politik yozlaşmışlık nitelikli insanların süratle siyasetten uzaklaşmasıyla sonuçlanacak ve politik karar alma sürecine kısa zamanda 'ayak takımı' hâkim olacaktır.

 

Bu durum demokrasinin en bozulmuş halidir ve tarihte 'oklokrasi' olarak adlandırılmaktadır.

 

Oklokrasi yetersiz, yeteneksiz, bilgisiz ve etik değerleri zayıf kişiler topluluğunun politikaya hâkim olması halidir ki, bu durumda nitelikli insanların siyasetten uzaklaşması kaçınılmazdır. Buna kısaca “güruh idaresi” de denilir.

 

Böyle bir sistemde tüm bunlara engel olmak sadece Tiran’ın elinde olan bir yetkidir; sistemin tüm mekanizmaları iptal edildiği ve her şey kendisine sorulduğu için, hiçbir şey işlememekte ve herkes onun “karar vermesini” beklemektedir.

 

Peki, bir Tiran her şeye karar verebilir mi? Elbette veremez; çünkü her şeyden haberi olmaz, onun yerine sisteme çöreklenmiş kifayetsiz muhterisler, çıkar grupları, yalancı ve hırsızlar karar vermeye başlar.

 

Oklokrasinin evrim geçirmiş ve çağımıza uyarlanmış hali ise mobokrasidir. Medyayı kontrol etmek, yargıyı ele geçirmek, parlamentoya hâkim olmak, muhalefeti yok etmek ve halkın öfkesini kullanarak sandıktaki saltanatını korumak; diğer bir deyişle, yığınların yönlendirdiği sözde demokrasiye günümüzde mobokrasi deniyor.

 

Mobokrasi, yönetimin belli bir çıkar grubu veya bir zümre tarafından ele geçirilmesi ile oluşan sistemdir; genelde sözde demokrasilerde görülür, “kalabalıkların iktidarı” da denir.


Prof. Bernard Lewis, mobokrasiyi “yığın” idaresi” ve “oy çokluğu istibdadı” olarak tanımlar ve sonunda bu sürecin bir “BASKI” idaresine dönüşeceğini ifade eder.


Lewis, demokrasi sayesinde büyük oy çokluğuyla iktidara gelen bazı partilerin, daha sonra kurdukları mobokrasi ile demokrasiye son verdiklerini söyler.

 

Leviathan'ın büyümesini Thomas Hobbes şöyle ifade eder:

 

“Önceleri biz insanların hak ve özgürlüklerini korumak için oluşturulan devlet, zamanla büyüdü... Bireyi korumak için oluşturulmuş olan devlet, birey üzerinde tiranlık kurmaya başladı. Güya "iyiliksever devleti" temsil eden krallar, imparatorlar, sultanların baskı ve zulmü altında insanlar ezildi... Yaşam hakkı, özgürlük hakkı, mülkiyet hakkı hiçe sayıldı... Asırlar "despot devlet"in izlerini taşıdı... Ekonominin gelişmesine paralel olarak devlet faaliyetleri de genişledi... Faaliyetleri genişledikçe harcamaları arttı. Harcamaları arttıkça daha fazla vergi toplamak zorunda kaldı. Bu da yetmedi, sınırsızca ve sorumsuzca borçlandı... Para basma yetkisini kötüye kullandı... Sonuçta ekonomide hastalıklar ortaya çıkmaya başladı. İsraf ve savurganlıklar çoğaldı. Devlet, asıl varlık nedenini unuttu. Ve devlet, sosyal faydasından çok sosyal maliyeti olan bir kurum olmaya başladı.”

 

John C. Calhoun’un dediği gibi "Devletin toplumun güvenliğini sağlama ve muhafaza etme niyetine rağmen, onun sahip olduğu gücü kötüye kullanmaya eğilimli bir kurum olduğuna tarihin hemen her sayfasında şahit olunabilir."

 

Yönetenler birer aziz olmadıklarına göre, onların birer azizmiş gibi davranarak şahsi çıkarları doğrultusunda hareket etmelerine ve halkı kandırmalarına kim engel olacaktır?

 

Hiç kimse!

 

Her insanın salak olma özgürlüğü vardır. Dolandırılma, kandırılma, aptal yerine konma, hatta beyinsiz olma özgürlüğü kişiye özeldir; elbette insanlar tercihlerinin bedelini kendileri ödeyecek ve ödemelidir. Bu salakların sürü bilinciyle çobanın ardından gitmeleri doğru bir davranış olmakla beraber, aynı bilinç ile çoban köpeği zannederek tilkinin peşine takılmaları felaketleri ile sonuçlanacaktır.

 

Thomas Hobbes 1651 yılında Leviathan’a atıf yaparken çağın tiranlarına “sürüyü kaybetmeden koyunları gütmenin” inceliklerini anlatmış ve aradan geçen yüzyıllar boyunca yöntemler hiç değişmemiştir.

 

İnsanlık var olduğu sürece onları kandıracak birileri daima var olacaktır, çağdaş ve medeni ülkeler bunun önüne geçmek ve en aza indirmek için çoğulcu demokrasi ile yönetilmeyi tercih etmiştir.

Demokrasinin erdemini anlamayan ve sürekli cehaletten beslenen ülkeler ise mobokrasi ile yönetilmeye mahkûmdur.

 

 

omerkanburoglu@yahoo.co.uk  03 Ekim 2018