Ömer Lütfi Kanburoğlu, NATO savunma konsepti Ege’yi geçmiyor


 

NATO savunma konsepti Ege’yi geçmiyor

 

 

North Atlantic Treaty Organization (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü), kısaca NATO  4 Nisan 1949'da 12 ülke tarafından imzalanan Kuzey Atlantik Antlaşması'na istinaden kurulan uluslararası askerî bir ittifaktır.  Örgüt üyeleri herhangi bir dış güçten gelebilecek saldırıya karşı ortak savunma yapmak amacı ile bir araya gelmişlerdir.

 

Kuruluş amacından da anlaşılacağı üzere ittifak üyesi ülkelerden birine yapılan saldırıya diğer üye ülkelerin hep beraber cevap vererek savunmaya geçmesi esasına dayanır.

 

Başını Sovyetler Birliği'nin çektiği Doğu Bloğu ülkeleri tehdidine karşı kurulan NATO, Doğu Bloğunu etkisi altına alan 1989 Devrimlerinin, Doğu ve Orta Avrupa ülkelerinde birkaç ay içerisinde komünist iktidarları iş başından uzaklaştırmasıyla etkisini yitirmiş ve böylece Soğuk Savaş fiilen bitmiştir.

 

Soğuk Savaş’ı sona erdiren 1989 Devrimleri, Dünya'daki güç dengesini değiştirmiş, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin parçalanması ile birlikte NATO’nun “tek düşmanı”  Varşova Paktı da anlamını yitirerek 1991'de dağılmıştır.

Bu gelişmeler ışığında “düşmansız” kalan NATO amaçsız bir örgüt olarak özellikle ABD’nin oyuncağı haline gelmiştir.

 

NATO 1989'da Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra,  ilk askerî müdahalesini 1992-1995 yıllarında Yugoslavya’nın dağılma sürecinde Bosna-Hersek'te ve daha sonra 1999'da Yugoslavya'da gerçekleştirmiştir.

 

NATO’ya üye ülkelerin silahlı saldırıya uğrayan herhangi bir üye ülkeye yardım etmelerini öngören 5. maddesi, NATO tarihinde ilk ve tek kez 2001'deki 11 Eylül saldırılarından sonra uygulandı.  Oysa 11 Eylül saldırıları ABD’de gerçekleşen bir terör eylemiydi, saldırıyı yapan bir devlet değil teröristlerdi. Gerçekleştirilen bu saldırıların ardından askerler, NATO liderliğindeki ISAF'in emrinde Afganistan'a konuşlandırıldı.

Eğer bu gerekçe geçerli bir sebebe dayanıyorsa Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı terör saldırıları neticesinde ittifak üyesi bütün ülkelerin geçmiş ve günümüzde Suriye ile Irak topraklarında konuşlanarak Türkiye’yi savunması gerekirdi. Böyle bir şey asla olmadığı gibi, olmayacağı da aşikardır.

 

Yaşananlardan gördüğümüz üzere NATO’nun Türkiye’ye yapılan doğrudan saldırı durumunda dahi herhangi bir şekilde kılını kıpırdatmayacağı açıkça anlaşılmaktadır.

 

Örgüt, 1960’lı yıllarda NATO’yu Fransa’dan defeden De Gaulle’ü haklı çıkarırcasına yıllarca ABD çıkarlarına hizmet ettikten sonra soğuk savaşın bitiminde de ABD stratejilerinin uygulayıcısı haline gelmiştir.

 

Türkiye’nin ABD çıkarları doğrultusunda izlediği Suriye politikasının geri tepmesiyle oluşan bugünkü tabloda batılı ülkelerin ve özellikle de ABD’nin geri adım atması şaşılacak bir şey değildir.

 

Suriye’den kaynaklanan göçmen krizi, Avrupa kapılarına dayanana kadar hiçbir batılı ülkeyi ilgilendirmemiştir. AB fonları ile Yunanistan ve Bulgaristan sınırını beton duvarlar ve elektrikli tellerle tahkim ettiren Avrupalılar, mülteciler Ege denizini geçmeye başlayınca veryansın etmeye başladılar. Oysa Türkiye o güne kadar kendi topraklarına 3 milyon vasıfsız mülteci kabul etmiş, bu insanlara 10 milyar dolar para harcamıştı.

 

Hal böyleyken NATO üyesi Avrupalı “dostlarımızın” aklına gelen tek tedbir NATO askeri gücünün Ege Denizinde devriye görevi yaparak mültecilerin Yunanistan’a geçmesini engellemek…

Neden, Türkiye NATO üyesi değil mi?

Mültecileri engellemek istiyorsan gel Suriye ve Irak sınırında engelle, bu insanlara yardım etmek istiyorsan sınırın Suriye tarafında kamplar kur, onların güvenliğini sağla ve Türkiye’ye geçmelerine engel ol. Yunanistan NATO üyesi ise biz de NATO üyesiyiz, amaç tedbir almak ise böyle almalısın.

 

Bir de Avrupa da yakaladığı her mülteciyi Türkiye’ye iade edecekmiş, anlaşma böyle. Niye Türkiye’ye iade ediyorsun? O zaman biz de insanları kamyona doldurup Suriye sınırından içeriye dökelim, sınırı geçeni de vuralım mı?

Bu şekilde düşünerek nereye ulaşırız, ne elde ederiz?

 

Ayrıca Suriye tarafından Türkiye topraklarına her gün ateş açılıyor,  bir sürü roket atılıyor. Türkiye NATO üyesi değil mi, bu açık bir saldırıdır, bu konuda ne yapmayı düşünüyorsunuz?

Ben söyleyeyim; her zamanki gibi koskoca bir HİÇ…

 

Türkiye’nin ABD’nin aklına uyup Suriye’nin içişlerine müdahale etmesi cumhuriyet tarihinin en büyük stratejik hatasıydı, bu tam anlamıyla bir beceriksizlik ve tecrübesizlik örneğiydi.

Fakat, her ne olursa olsun geldiğimiz noktada büyük bir kriz ile karşı karşıyayız ve bunu yönetmemiz lazım.

 

Türkiye’nin yapması gereken NATO ve AB’de dik durmak, kendi ulusal çıkarlarını ön plana çıkarmaktır. Aksi halde NATO’nun da AB’nin de vazgeçilmez olmadığını açıkça ifade etmektir.

Peki, bunu yapabilir mi?

 

Tabi ki Y A P A M A Z

 

 

 

omerkanburoglu@yahoo.co.uk  9 Mart 2016

 

 

 

 


 

ANA SAYFAYA DÖN