Ömer Lütfi Kanburoğlu, Anayasa Değişiklik Paketi, 2017 Anayasa değişiklik paketi inceleme, Anayasa değişiklik paketi maddeleri

 

ANAYASA DEĞİŞİKLİK PAKETİ

 

 

Teklif no

Madde

Değişiklik

1

Madde 9

Bağımsız olduğu zaten belirtilen mahkemeler için ayrıca "tarafsız" ibaresi ekleniyor.

Bu değişiklik ile Yargı'nın temel ve doğal niteliklerinden biri olan "tarafsızlık" niteliğinin Anayasa metnine eklenmesi önerilmektedir. 
Anayasa metnine böyle bir ekleme yapılmasında herhangi bir sakınca bulunmadığı, hatta bunun faydalı olacağı söylenebilir.

Bununla birlikte, yargı bağımsızlığı ile yargısal tarafsızlık hedeflerine Anayasaya bu konuda hükümler koymak suretiyle ulaşılamayacağı açıktır.

 

2

Madde 75

TBMM'de milletvekili sayısı 550'den 600'e yükseltiliyor.

Anayasa değişiklik teklifinin geneline bakıldığında, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin yasama yetkilerinin "Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri" aracılığıyla Yürütme ile paylaşıldığını, Meclis'in Yürütme'yi anayasal araçlarla denetleme yetkisinin bütünüyle kaldırıldığını ve bir bütün olarak "Devlet faaliyetleri"nin, Meclis'in "genel görüşme" yapma yetkisinin dışına çıkarıldığı görülmektedir.

Bu çerçevede, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin anayasal sistem içinde sahip olduğu yetkilerin ciddi ölçüde azaltıldığı ve anayasa içinde daha talî bir konuma yerleştirilen Meclis'in üye sayısının arttırılmasıyla nasıl bir demokratik kazanım elde edilebileceği meçhuldür.

 

3

Madde 76

Milletvekili seçilme yaşı 25'ten 18'e indirilerek maddedeki "yükümlü olduğu askerlik hizmetini yapmamış olanlar" kısmı kaldırılıyor. Yerine "askerlikle ilişiği olanlar" ibaresi (asker kaçağı, bakaya, saklı) konuluyor.

Liseyi yeni bitirmiş veya onu bile bitirmemiş bir gencin Türkiye’de sahip olduğu haklar hepimizin malumudur. Bırakın 18 yaşını, üniversite mezunu, yüksek lisansını yapmış insanlar dahi bugün temizlik şirketlerinin kapısında iş aramaktadır; hal böyleyken 18 yaşında ve askerliğini yapmamış bir çocuğun nasıl milletvekili olabileceğini, eğer olursa bu şanslı çocuğun kimin evladı olabileceğini kamuoyunun takdirine bırakıyoruz. Ayrıca “askerlikle ilişiği olanlar” ifadesi ile askerlik yapmamış bu şanslı çocukların milletvekili olarak askerlikten muaf tutulmalarının da yolu açılmaktadır.

4

Madde 77

Meclis seçimleri için süre dört yıldan beş yıla çıkarılıyor. Milletvekili ve cumhurbaşkanı seçimlerinin beş yılda bir aynı gün yapılması öneriliyor. Ayrıca Cumhurbaşkanı seçiminde birinci oylamada gerekli çoğunluğun sağlanamaması durumunda ikinci oylama olması teklif ediliyor.

Bu değişikliğin kabulü halinde, aynı günde ve doğal olarak benzer siyasî iklimin hâkim olduğu bir ortamda yapılacak seçimlerde, Cumhurbaşkanı ile Yasama Organındaki çoğunluğun aynı veya benzer siyasî çizgiyi temsil eden kişiler arasından seçileceğini tahmin etmek güç değildir. 
Bu kuvvetli ihtimalin gerçekleşmesi halinde, Anayasa değişikliği kapsamında Yürütme'yi hukuken denetleme yetkisi kaldırılan Meclis'in, Yürütme üzerindeki siyasî kontrol işlevi de büyük ölçüde zedelenmiş olacaktır. 

 

5

Madde 87

Meclisin bakanları ve hükümeti denetleme yetkisi ile Bakanlar Kurulunun belirli konularda kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi kaldırılıyor.

Teklifin kabulü halinde, Yasama Organı'nın Yürütme Organı üzerinde anayasal araçlar yoluyla herhangi bir siyasî denetim yapamayacağı anlamına gelmektedir. Üstelik bu durum, Yasama ve Yürütme organları arasında "sert kuvvetler ayrılığı" modeli olarak bilinen ABD tipi saf Başkanlık Sistemlerini bile aşan bir değişiklik önerisidir. Zira anılan ülkede Yasama Organı (Kongre), Başkanın birlikte çalışacağı Bakanların göreve getirilmesinde önemli ölçüde söz sahibi olmaktadır. Dahası, Kongre Bütçe Yasası yoluyla Başkan'a harcama yetkisi verme tekelini elinde bulundurmakta ve Yürütme Organı üzerinde etkili bir denetim sahibi olabilmektedir. 

Bu kapsamda, önerilen Anayasa değişikliği teklifine bakıldığında, her şeyden önce, Cumhurbaşkanı'nın Bakanları tek başına ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin onayı olmaksızın göreve atayabileceğinin öngörüldüğü anlaşılmaktadır.

Dahası, Cumhurbaşkanı tarafından hazırlanan Bütçe Kanun Teklifi'nin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından süresinde yürürlüğe konulamaması halinde, bir önceki yılın bütçesinin yeniden değerleme oranına göre artırılarak yürürlüğe konacağı kabul edilmektedir 

 

6

Madde 98

 

Başlıksız olarak değiştirilen bu maddeye göre:

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi; meclis araştırması, genel görüşme, meclis soruşturması ve yazılı soru yollarıyla bilgi edinme ve denetleme yetkisini kullanır.

Meclis araştırması, belli bir konuda bilgi edinmek için yapılan incelemeden ibarettir. 

Genel görüşme, toplumu ve Devlet faaliyetlerini ilgilendiren belli bir konunun Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmesidir.

Meclis soruşturması, Cumhurbaşkanı yardımcısı ve bakanlar hakkında 106. maddenin beşinci, altıncı, yedinci fıkraları uyarınca yapılan soruşturmadan ibarettir.

Yazılı soru; yazılı olarak en geç onbeş gün içerisinde cevaplanmak üzere milletvekillerinin, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlara yazılı olarak soru sormalarından ibarettir.

Meclis araştırması, genel görüşme ve yazılı soru önergelerinin verilme şekli, içeriği ve kapsamı ile araştırma usulleri Meclis İçtüzüğü ile düzenlenir.

Bu durum, temel olarak Yasama Organı'nın Yürütme'yi hukukî yollarla denetlenme imkânını ortadan kaldırmaktadır. 

Bu değişiklikle birlikte, "Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bilgi edinme ve denetim yolları" ibaresinin Anayasa'dan çıkarılması ve yerine bir öneri konulamamış olması sonucunda, söz konusu madde "Başlıksız" kalmaktadır. Böylece, değişiklik teklifiyle birlikte, Türkiye'de Yasama ile Yürütme organı arasındaki ilişkilerin "isimlendirilemediği" bir hükümet sisteminin önerildiği izlenimi ortaya çıkmaktadır. Zaten 98. madde başlığı da yoktur.

Öngörülen değişiklik uyarınca, Türkiye Büyük Millet Meclisi bundan böyle ancak "…toplumu ilgilendiren bir konuda…" Genel Görüşme yapabilecektir. 

Bilindiği üzere, Türkiye Büyük Millet meclisi üyelerine "soru sorma" yetkisi tanınmasının amacı; Yürütme'nin etkin kanadı olan Başbakan ve Bakanlar Kurulu'ndan bilgi isteme imkânının yaratılmasıdır. 

Önerilen düzenlemede Cumhurbaşkanı, hâlihazırdaki Başbakan'ın yerine geçen; ancak onu ciddi ölçüde aşan icraî yetkilerle donatılmaktadır. 
Bu çerçevede "soru" kurumunun hukukî mahiyeti itibariyle, önerilen düzenleme uyarınca Yürütme'nin tek ve etkin başı olan Cumhurbaşkanının milletvekilleri tarafından yöneltilecek "soru"ların asıl muhatabı olması gerekeceği açıktır. Ancak, sistemdeki tüm Yürütme yetkilerinin Cumhurbaşkanında toplanmış olmasına karşın; milletvekillerinin Cumhurbaşkanına soru sormalarına olanak tanınmamakta; sorular ancak "…Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlara…" yöneltilebilmektedir. 

Bu durum ise, tüm Yürütme (ve "Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri" yoluyla Yasama) yetkileri şahsen kendisinde toplanan, ancak milletvekilleri tarafından şahsen soru sorulamayacak bir makam yaratılması anlamına gelmekte ve Cumhuriyet rejimlerinden ziyade, Monarşi (Kraliyet) rejimlerini andıran bir Yürütme organı tasarımını çağrıştırmaktadır.

 

7

Madde 101

 

Maddenin yeni haline göre:

Cumhurbaşkanı, kırk yaşını doldurmuş, yüksek öğrenim yapmış, milletvekili seçilme yeterliliğine sahip, Türk vatandaşları arasından, doğrudan halk tarafından seçilir.

Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır. Bir kimse en fazla iki defa  Cumhurbaşkanı seçilebilir.
Cumhurbaşkanlığına, siyasi parti grupları, en son yapılan genel seçimlerde toplam geçerli oyların tek başına veya birlikte en az yüzde beşini almış olan siyasi partiler ile en az yüz bin seçmen aday gösterebilir.

Cumhurbaşkanı seçilen milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer.

 

Bu maddenin ilk halinde Cumhurbaşkanı olabilmek için “doğuştan Türk vatandaşı” olma şartı vardı. Daha sonra bu madde nedense “Türk vatandaşları arasından” şeklinde değiştirildi; yani bir İngiliz, Fransız veya başka milletten biri Türk vatandaşlığına geçip Cumhurbaşkanı olabilir; oysa, örneğin ABD’de böyle bir durum söz konusu değildir ve Başkanların ABD’de doğmuş olmaları şarttır.

Bir diğer konu önceden Cumhurbaşkanının 4 yıllık üniversite mezunu olması şartı aranırken yeni maddede yüksek öğrenim görmüş olması, yani 2 yıllık bir okul bitirmiş olması yeterli görülmektedir. Günümüzde yaşanan tartışmalar göz önüne alındığında bu madde değişikliği manidar gözükmektedir.

 

8

Madde 104

Cumhurbaşkanı hem devletin hem de hükûmetin başı ilan edilerek başbakanlık kaldırılıyor. Yardımcılarını ve bakanları atayıp görevlerine son verme yetkisine sahip. Kendisine, anayasa değişikliliği yapan kanunları gerekli görürse halkoyuna sunma ve yürütmeyle ilgili konularda "cumhurbaşkanlığı kararnamesi" çıkarma yetkisi veriliyor.

Bu düzenleme, Cumhurbaşkanının sistem içindeki rolünü aşırı ölçüde güçlendiren ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin rolünü aşırı ölçüde sınırlayan bir düzenlemedir. Bu konuya yalnızca temel devlet organları arasında yaratılan sorunlu yetki dağılımı açısından değil; düzenlemenin doğrudan vatandaşlara olan etkisi ve hukuk devleti ilkesine verebileceği muhtemel zararlar yönünden de yaklaşmak gerekmektedir. 

Cumhurbaşkanına verilen ve kaynağını doğrudan Anayasa'dan alan böyle bir düzenleme yetkisinin, hukuk devleti ilkesi yönünden doğurabileceği sorunlar üzerince ciddiyetle düşünülmesi gerektiği açıktır.

 

9

Madde 105

Cumhurbaşkanının herhangi bir suçtan dolayı sorgulanabilmesi için meclisteki milletvekili tam sayısının beşte üçünün oyunun gerektiği şartı getiriliyor. Ayrıca cumhurbaşkanının Yüce Divan'a gitmesi için TBMM üye tam sayısının üçte ikisinin sağlanması şart koşuluyor.

Önerilen bu düzenlemede, Cumhurbaşkanı'nın "kişisel suçları" ile "görev suçları" arasındaki ayrım dikkate alınmamaktadır. Başka bir ifadeyle, Cumhurbaşkanına göreviyle ilgili olmayan suç isnatları yapıldığında dahi "Vatana İhanet" suçlamasına eşdeğer düzeydeki bir usul engeliyle karşılaşılmaktadır ki, bu da Cumhurbaşkanını adi suçlar kapsamında bile hukuken “dokunulmaz” hale getirmektedir.

Oysa maddenin eski halinde Cumhurbaşkanı resen imzaladığı kararlar ve emirlerden sorumlu tutulamıyor ve eğer “istenirse” TBMM üye tam sayısının üçte birinin teklifi ile vatana ihanetten yargılanabiliyordu.

Bunun dışında HER TÜRLÜ SUÇ kapsamında Cumhurbaşkanı normal vatandaşlar ile eşit konumdaydı.

Oysa yeni değişikliği getirenler “Cumhurbaşkanı eskiden SADECE vatana ihanetten yargılanıyordu, şimdi her şeyden yargılanabilir” diye maksatlı ve kasıtlı bir yorum yapıyorlar. Halbuki Anayasa’nın 105. maddesi açık, açın okuyun içinde “SADECE” diye bir kelime yok.

Hal böyle olunca, bu değişik talebiyle Cumhurbaşkanlığı makamı yargılanabilir değil, aksine hiçbir suçtan “yargılanamaz” hale getirilerek donulmazlık zırhına sokulmaktadır.

10

Madde 106

Cumhurbaşkanına kendisine bir veya birden fazla yardımcı atama yetkisi veriliyor. Makamın boşalması hâlinde 45 gün içinde yeni seçim için süre tanınıyor. Genel seçime bir yıl veya daha az süre kalmışsa milletvekili seçiminin de Cumhurbaşkanı seçimiyle yenilenebileceği, genel seçime bir yıldan fazla süre kalmışsa seçilen Cumhurbaşkanının milletvekili seçimlerine kadar görev yapabileceği ve kalan bu sürenin Cumhurbaşkanlığının görev süresi açısından iki dönemden biri sayılmayacağı ifade ediliyor. Cumhurbaşkanı yardımcıları veya bakanlar için işledikleri iddia edilen bir suça dair meclis soruşturmasının milletvekili tam sayısının beşte üçünün oyu ile mümkün olması ve aynı kişilerin Yüce Divan'a gönderilmesi için tam sayının üçte ikisinin oyunun gerektiği öneriliyor.

Bu düzenlemenin göze çarpan ilk boyutu, Cumhurbaşkanı tarafından atanacak "Cumhurbaşkanı Yardımcıları"nın sayısının ne olacağı ve bu kişi(ler)in hangi asgari nitelikleri taşımaları gerektiği konusunda herhangi bir belirleme yapılmamış olduğudur. Gerçekten, teklif kapsamında bu göreve kaç kişinin getirilebileceği ve bu kişilerin hangi niteliklere sahip olacakları konusu, tümüyle Cumhurbaşkanı'nın iradesine terk edilmiş olup; bu kararların denetimi de hiçbir şekilde mümkün bulunmamaktadır. 

Bu noktada gözden kaçırılmaması gereken asıl husus; Cumhurbaşkanı Yardımcısı konumundaki kişi(ler)in yalnızca Cumhurbaşkanına "danışmanlık" yapan kişiler olmakla kalmayacağıdır. Aksine, bu kişi(ler) Cumhurbaşkanlığına vekâlet edecekleri süre boyunca Cumhurbaşkanı'na verilmesi önerilen her türlü Yürütme ve Yasama yetkilerini bizzat kullanabileceklerdir.

Teklif edilen bu sistemin, yürürlükteki anayasal sistemden tümüyle farklı bir içeriğe sahip olduğu da gözden kaçırılmamalıdır. Zira mevcut anayasal düzenleme uyarınca, Cumhurbaşkanlığı makamına vekâlet ihtiyacı ortaya çıktığında, bu görev Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı tarafından üstlenilmektedir. Bu düzenlemenin, önerilen düzenlemeden iki noktada ayrıldığını söylemek mümkündür:

1. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, aynı zamanda milletvekili olması nedeniyle, bizzat seçilmiş bir kişidir.

2. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, makamı itibariyle, aynı Cumhurbaşkanı gibi ilkesel bir tarafsızlık içindedir.

Teklif edilen hüküm uyarınca, Cumhurbaşkanı tarafından hiçbir ölçüte bağlı olmaksızın atanacak olan Cumhurbaşkanı Yardımcılarının ise, bu niteliklerin hiçbirine sahip olmayacağı açıktır.

Böyle bir düzenleme bilinen dünya uygulamaları ile de bağdaşmamaktadır. Gerçekten, örneğin Başkanlık sisteminin en başarılı örneği olan Amerika Birleşik Devletleri'nde, "Başkan Yardımcısı" da, aynı "Başkan" gibi, halk tarafından seçilmekte ve gereken durumlarda Başkana ait önemli yetkileri kullanabilmesi de, ancak bu yolla meşrulaştırılmış olmaktadır.

11

Madde 116

Cumhurbaşkanının kendisine ve meclisin üye tam sayısının beşte üçüne seçimleri yenileme hakkı veriliyor. Böyle bir durumda seçim kararı alan taraf kendisini de feshediyor ve seçime gidiliyor.

12

Madde 119

Cumhurbaşkanına olağanüstü hâl ilan etme yetkisi ve meclise bunu onaylama, süresini uzatma veya kaldırma yetkisi veriliyor. TBMM'nin savaş haricinde olağanüstü hâli dört aya kadar uzatabileceği belirtiliyor ancak üst üste olağanüstü hâl ilan edebilme yetkisi kısıtlanmıyor. Ayrıca Cumhurbaşkanının olağanüstü hâl sürecinde yayımladığı kararnamelerin de meclis tarafından görüşülüp karara bağlanacağı ifade ediliyor.

Mevcut sistemde olağanüstü hal ilan yetkisi "…Cumhurbaşkanlığı Başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu"na aittir. Yetkinin bu şekilde Bakanlar Kurulu tarafından kullanılması, konunun kurul halinde tartışılmasına ve Cumhurbaşkanının da fikir beyan etmesine imkân vermektedir. 

Teklif metninde bu yetkinin yalnızca Cumhurbaşkanına bırakılması, toplum ve devlet hayatına ilişkin ciddî tehditlerin ortaya çıktığı bu en ciddi anlarda, alınması gereken tedbirler konusunda Yürütme organı içinde asgari bir tartışma ve kolektif karar alma imkânını dahi ortadan kaldırmış olmaktadır.

13

Madde 142

Madde 146

Savaş durumu olmadığı sürece disiplin mahkemeleri dışında askerî mahkeme kurulmasına son veriliyor. 

Anayasa değişikliği teklifinin 19/D. maddesiyle, Anayasa'nın 146. maddesinde düzenlenen Anayasa Mahkemesi'nin üye sayısının, "Askerî Yargıtay" ve "Askerî Yüksek İdare Mahkemesi"nin kaldırılması ve buralardan Anayasa Mahkemesi'ne üye seçimine son verilmesi neticesinde, 17'den 15'e indirilmesi önerilmektedir. 

Önerilen düzenleme uyarınca askeri mahkemelerin kaldırılmasının bir sonucu olarak Askeri Yargıtay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nden Anayasa Mahkemesine üye seçilmesi uygulamasına son verilmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken konu, Mahkeme'nin üye sayısının değişmesi değil; ama bu üyelerin atanma biçimidir. Bu bağlamda üye sayısı 15'e düşürülen Yüksek Mahkeme'nin; 

• 3 Üyesi, Cumhurbaşkanının iktidar partisi genel başkanı olarak kontrol ettiği Meclis tarafından seçilmekte,
• 3 Üyesi, üyelerini Cumhurbaşkanının belirlediği YÖK tarafından önerilmekte ve Cumhurbaşkanı tarafından seçilmekte,
• 4 Üyesi, belli kategori isimleri arasından doğrudan Cumhurbaşkanınca seçilmekte.
• Kalan 5 Üye de Yargıtay ve Danıştay'ın gösterdiği adaylar arasından yine Cumhurbaşkanı tarafından seçilmektedir. 

Özetle, Anayasa Mahkemesi'nin tüm Üyeleri doğrudan veya dolaylı yollarla Cumhurbaşkanı tarafından atanmaktadır.


Bu şekilde oluşmuş bir Anayasa Mahkemesinin de, Cumhurbaşkanının iktidar partisi genel başkanlığını yaptığı Meclisten gelecek kanunların Anayasaya uygunluğunu ne kadar etkin bir biçimde denetleyebileceği ya da Yüce Divan görevini tarafsız ve bağımsız şekilde nasıl yerine getirebileceği konusunda endişe duymak ise kaçınılmaz görünmektedir.

 

14

Madde 159

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun adı "Hâkimler ve Savcılar Kurulu" olarak değiştiriliyor, üye sayısı 22'den 13'e, daire sayısı üçten ikiye düşürülüyor. Kurulun dört üyesinin cumhurbaşkanı tarafından, yedi üyesinin meclis tarafından atanması öneriliyor. Adalet Bakanı ve Adalet Bakanlığı Müsteşarı'nın kuruldaki üyeliği değişmiyor.

Bu önerilere göre Yargı, "Kuvvetler Ayrılığı" prensibine uygun olarak işleyen ve özellikle de Yürütme'ye karşı vatandaşlar için bir güvence mekanizması olan bir "Kuvvet" olmaktan uzaklaştırılmakta ve adeta Yürütme'ye tâbi olan bürokratik bir organ şeklinde tasarlanmaktadır. 

Görülebileceği üzere kurulun dört üyesini Cumhurbaşkanı seçmekte, yedi üyesini partili Cumhurbaşkanının başkanı olduğu parti, yani yine Cumhurbaşkanı seçmekte, kalan iki üye yani Adalet Bakanı ve Müsteşarını zaten Cumhurbaşkanı seçmekte, kısaca HEPSİNİ Cumhurbaşkanı seçmektedir.

 

15

Madde 161

Cumhurbaşkanının bütçe kanun teklifini malî yılbaşından en az yetmişbeş gün önce meclise sunması gerektiği ve milletvekillerinin bütçe için gider artırıcı veya gelir azaltıcı öneride bulunamayacağı öneriliyor. Bütçenin süresinde yürürlüğe girememesi hâlinde geçici bütçe kanunu çıkarılacağı, eğer geçici bütçe kanunu da çıkarılamazsa yeni bütçe kabul edilene kadar bir önceki yılın bütçesinin yeniden değerleme oranına göre artırılarak uygulanacağı ifade ediliyor.

16

Çeşitli maddeler

Özellikle hükûmetin yetkilerinin Cumhurbaşkanına geçmesini içeren değişiklikler olmak üzere anayasanın bazı maddelerinde yukarıda sıralanmış maddelere uyum sağlamak için 8, 15,17,19, 73,78, 82, 88, 96, 108, 117, 118, 123, 124, 125, 127, 131, 134, 137, 148, 150, 151, 152, 153, 154, 155, 158, 166, 167. maddelerde tadilatlar yapılarak, maddeler yeni hükümlere uyarlanmıştır.

Bunun dışında, 91, 99, 100, 102, 107, 109, 110, 111, 112, 113, 114, 115, 120, 121, 122, 145, 156, 157, 162, 163, 164. maddeler Anayasa değişikliklerinin kabulü halinde mülga duruma düşecektir.

17

Geçici Madde 21

Bir sonraki Cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimlerin 3 Kasım 2019'da gerçekleşeceği, buna rağmen meclisin erken seçim kararı alması durumunda her iki seçimin de aynı gün yapılacağı ifadesi de eklendi. Bu kanunun onayını takip eden otuz gün içinde Hâkimler ve Savcılar Kurulu üyelerinin seçilmesine ve kanun yürürlüğe girer girmez askerî mahkemelerin kaldırılması hükmü yer alıyor.

18

Çeşitli maddeler

2, 4 ve 7 numaralı değişiklerin yeni seçimlerin ardından yürürlüğe girmesine ve geçici madde hariç diğer değişikliklerin yeni seçilen Cumhurbaşkanı yemin ettikten sonra yürürlüğe girmesi öneriliyor. Cumhurbaşkanının tarafsız statüsünün ise referandum onayı alır almaz sona ereceği ifade ediliyor.

Bu değişiklikler kabul edilirse Cumhurbaşkanı hem parti başkanı, hem hükümet başkanı olacaktır. Bir yanda 70 milyon vatandaşını temsil ederken diğer yanda partisinin başında hakimlerden tutun da aklınıza gelen herkesin atamasını yapacaktır. Türkiye gibi politize bir ülkede bunun ne gibi sakıncalı durumlar yaratabileceğini anlatmaya gerek dahi yoktur.

 

omerkanburoglu@yahoo.co.uk  23 Mart 2017