Ömer Lütfi Kanburoğlu,  Nereden, nereye? Rüşvetin ne anlama geldiğini bilmeyen bir toplumdan, namus, haysiyet, şeref, kanun, kural, görgü bilmeyen bir sığır sürüsüne döndük.

 

 

Bedava “BOK” var!

 

 

Yıllardır yapmak istediğim sosyal bir deney var, sokağa atacak param olsa hemen yapacağım.

 

Bir hayvan çiftliğinden iki-üç ton gübre alacağım, bunu küçük paketlere ayırıp güzelce ambalaj yaparak albenili poşetler içinde kamyona yükleyip Ankara’nın Kızılay meydanında “Gel vatandaş, gel. Bedava bok var” diye anons ederek isteyene dağıtacağım.

 

Eğer izdiham çıkmazsa, insanlar paketleri almak için birbirini ezmezse ben adam değilim.

 

Bakıyorsunuz biri ekmek dağıtıyor insanlar almak için birbirini eziyor. Makarna, un, yağ, salça alabilmek için çevirmediği dolap yok; muhtaç mı?

 

HAYIR !

 

Toplumda muhtaç durumda olanlar muhakkak vardır ama emin olun muhtaç olanların çoğu gidip de kimseden asla yardım dilenmez.

 

Eve temizliğe gelen kadın mesela; evli, çoluk çocuk sahibi, arabaları var, ev yaptırıyorlar. Evet, yanlış okumadınız inşaatları var ve bina yaptırıyorlar. Alın teri ile çalışıyor, çalmıyor, çırpmıyorsa Allah daha çok versin ama muhtarlıktan aldığı belge ile ekmek yardımı alıyor. Ekmek, ekmek…

 

Daha önce defalarca yazdım, tekrar yazacağım.

 

Galiba 1976-77 yıllarıydı. Ankara, Maltepe'de Gazi Mustafa Kemal Bulvarında oturuyoruz, ben daha 16 yaşlarındayım. Yan binada Erdal isminde genç bir komşumuz vardı. Bizden büyük, abim yaşlarında...

 

Erdal DPT'nin Teşvik bölümünde çalışıyordu, iktidarda MC hükümeti vardı ve işe yeni girmişti.

 

Bir gün "Erdal işten atılmış" dediler.

 

Niye diye kendi aramızda birbirimize sorarken "rüşvet almış" dediler.

 

Ben yüzümdeki şaşkınlık ve hayret ifadesiyle mal mal bakarken, gayrı ihtiyari "Rüşvet ne ki?" dedim…

 

Eskiden Türkiye'de "rüşvet" kelimesinin ne anlama geldiğini dahi bilmiyorduk, anlamını merak edeni de işten atıyorlardı.

 

Nereden, nereye?

 

Rüşvetin ne anlama geldiğini bilmeyen bir toplumdan, namus, haysiyet, şeref, kanun, kural, görgü bilmeyen bir sığır sürüsüne döndük.

 

Yazımı rahmetli Abdurrahim Karakoç’un meşhur bir şiiri ile noktalamak istiyorum:

 

Beni dinle ey kadı

Bozuldu işin tadı

Zulümse eğer adı

Kenan yapsa da aynı

Yunan yapsa da aynı

 

Söylenecek söz varsa

Söyle sende yüz varsa

Hak'ka tecavüz varsa

Nokta yapsa da aynı

Yekta yapsa da aynı

 

İpe sermeyin unu

Herkes biliyor bunu

Hazineden soygunu

Turgut yapsa da aynı

Nemrut yapsa da aynı

 

Zirvedeki uç beyi

Çeker gözden sürmeyi

Rüşvet alıp vermeyi

Fazıl yapsa da aynı

Rezil yapsa da aynı

 

Halka tepeden bakan

Göğsüne benlik takan

Yalana yatıp kalkan

Moiz olsa da aynı

Vaiz olsa da aynı

 

Doğruluktan kaçan zat

Menfaati seçen zat

Haram yiyip-içen zat

Murdar olsa da aynı

Serdar olsa da aynı

 

Bu gemi böyle gitmez

Giderse zulüm bitmez

Kim örnektir fark etmez

Hasmım olsa da aynı

Nefsim olsa da aynı

 

 

 

omerkanburoglu@yahoo.co.uk   29 Nisan 2022