Ömer Lütfi Kanburoğlu

AVRUPA'DA KİLİSENİN EĞİTİME ETKİSİ  

Avrupa ülkelerinde kilise ile eğitim kurumları arasındaki ilişki üzerine bir inceleme ve uygulama biçimleri.

 

AVRUPA’DA KİLİSENİN EĞİTİME ETKİSİ

 

 

 

 

Ortaçağ beylikleri ve krallıklardan ulus devlete doğru evrilen süreç içerisinde egemenlik anlayışı Hristiyan yöneticilerin kutsal hakları üzerine inşa edilerek Tanrısal kaynaklı olarak kabul edilmiş, Roma Kilisesi ilahi ve dünyevi iki kılıcın da sahibi olarak iktidarın tek meşruluk kaynağı olarak görülmüştür.[1]

Aydınlanma, modernite, sekülerleşme ve Fransız Devrimi sonrasında ortaya çıkan toplumsal ortam ve talepler, Kilisenin etki alanını kısıtlayan gelişmelerdir. Özellikle bu gelişmelerin siyasi alandaki aktörü olarak Fransız Devrimi, Kilisenin otoritesini ciddi anlamda sarsmıştır. Kilise bu durum karşısında kendisini korumaya çalışmış, gelişmeleri bir dönem yok saymış ve en sonunda ise reel durumu kabullenerek kendisine politik alanda bir kimlik kazandırmaya çalışmıştır.

 

Kilise karşıtlığı Fransız Devrimi ile çok daha farklı noktalara ulaşmıştır. Fransız Devrimi sayesinde hiyerarşik yapılar yerini eşitlikçi bir anlayışa bırakmış, toplum sözleşmesi kuramlarının iktidarın kaynağını yeryüzüne indirdiği egemenlik anlayışı dünya üzerinde hüküm sürmeye başlamıştır.

 

Fransız Devrimi, sebepleri kadar sonuçları bakımından da Katolik Kilisesini etkileyen bir durum yaratmıştır. Öncelikli olarak Fransız Devrimi’yle birlikte ortaya çıkan özgürlük felsefesi ve insan hakları bildirgeleri bu süreci oldukça başka noktalara taşımıştır.[2]  

 

Katolik politik hareketin, modernizasyon süreci karşısında elindekileri korumaya çalışırken gösterdiği reaksiyon sonucunda ortaya çıkan Siyasal Katolisizm, Kilisenin politik alanda kendisine yeniden hayat bulma arayışının bir ürünüdür.

 

Katolik sosyal teori, son 150 yıl içerisinde genel olarak gelenekçilikten demokrasi ideallerine doğru istemsiz bir seyir izlemiştir. Bir taraftan liberalizm ve Endüstri Devrimi’nin baskıları, diğer taraftan Katolik Kilisesi örgütlerinin talepleri Vatikan’ın itirazlarını durdurmuştur ve Papalık makamı, zamanla Belçika, Almanya, İtalya, Hollanda, Avusturya ve İsviçre’de Hristiyan partilerin kurulmasına izin vermiştir. Böylelikle politik mecrada Katolik partiler, 1870’lerden itibaren tüm Avrupa’da kurulmaya başlamış ve kendisini yeni düzene uyumlama çabalarına 20. yüzyılın başlarında da devam etmiştir.

 

Almanya, Fransız Devrimi’nden Birinci Dünya Savaşı’na kadar siyasal Katolik hareketin en belirgin izlenebileceği ülkelerden birisi olmuştur. 1840’larda başlayan siyasal Katolik hareket, ilk önceleri dernekler şeklinde örgütlenmiş ve nihayetinde 1870 yılında Merkez Parti adını almıştır. Bu parti, 1870’lerden İkinci Dünya Savaşı’nın başlarına kadar Alman Katolisizminin parlamento içerisindeki temsilcisi olmuştur.

 

Alman Katolik Hareketi ise bir dönem demokrasi ve insan hakları karşıtlığı üzerinden hayat bulmuş, hızlı bir şekilde parlamentarizme uyum sağlamış ancak aynı zamanda milliyetçi güçlerle hareket ederek, bir anda demokratik alandan uzaklaşabilmiştir.

Katolik Kilisesine bir seçim imkânı verildiği anda, Kilise tercihini ne yazık ki otoriter rejimlerden yana kullanmıştır. Bunun en somut örneği de Nasyonal Sosyalizmin iktidara geliş sürecindeki Katolik hareketin katkısıdır. Özellikle Vatikan’ın işgal edilmesinin ve Papa’nın şahsına bir zarar verilmesinin önüne geçme arzusuyla birlikte, İtalya, Almanya ve işgal edilen ülkelerde yaşayan Katolik ruhbanları ve kurumlarını koruma hissiyatı bu ittifakı doğurmuştur. Ancak her ne kadar siyasal Katolisizm, Nasyonal Sosyalizmle birlikte hareket ettiğini düşünse de bundan herhangi bir fayda sağlayamamıştır. Merkez Parti de diğer partiler gibi Nasyonal Sosyalistlerin iktidara gelmesiyle birlikte, baskı görmeye başlamış ve kapatılmıştır. İkinci Dünya Savaşı sonrası ise demokrasi dalgası Katolik hareketi de sarmış ve onların demokrasiye şüpheci yaklaşımları böylelikle ortadan kalkmıştır. Hatta bu dönemde, Protestanlar Katoliklerle birlikte siyasi olarak bir parti ekseninde ortak hareket etmeye başlamışlar ve böylelikle de parlamenter demokrasi içerisinde çoğunluk olmayı başarmışlardır. Alman Katolisizminin Protestanlarla sağladığı bu birliktelik bugünkü muhafazakâr Hristiyan siyasetin temellerini atmıştır. [3]

Hristiyanlığın, ‘Avrupalılık kimliğinin’ tanımında en önemli unsurlardan biri oluşunun sebeplerini tarihten gelen bir çizgide bulabiliriz. Avrupa’da, Demir Perdenin yıkılışı, Avrupa Birliği’nin genişlemesi, milliyetçilik ve ırkçılık akımlarının yeniden canlanması, Batıda da Avrupa’nın Kimliği üzerine tartışmalara yol açmış ve kültürel çoğulculuk anlayışının teşvik edilmesine rağmen etnik ve dînî faktörlerin hâlâ belirleyici olduğu gerçeği gündemdeki yerini korumuştur. [4]

Tarihî ve sosyolojik gerçeklik Avrupa’yı artık dinî çoğulculuktan bahsetmeye yönlendirmiştir, ancak, üst-kimlik olarak Hristiyanlık, direnişini, yani kamuoyunu yönlendirme mücadelesini sürdürmektedir. Özellikle seçim dönemlerinde, Batı Avrupa’da siyasilerin kamu ahlâkını ve aileyi ilgilendiren konularda muhafazakâr ve proHristiyan bir görüntü vermeye dikkat ettikleri bilinmektedir.

 

Batı Avrupa’da Hristiyan Demokrasi hareketinin güçlü bir siyasal hareket olarak ortaya çıkışı II. Dünya Savaşından sonradır. Çeşitli derecelerde ve konjonktürel süreçlerde olmakla beraber yine de Hristiyan Demokrasi hareketi 2000’li yıllara kadar etkisini sürdüre gelmiştir. Daha ilginç olanı, 1945 sonrasında Avrupa’nın genelinde Hristiyanlığın Nazi Faşizmine karşı en güçlü toplumsal temeli oluşturduğu düşüncesi yaygındı. Avrupa’da 1950’ler, 1960’lar, 1970’ler ve nihayet günümüze kadar ‘dînî mensubiyet’ oranlarında değişimler olmuştur. Çoğulcu toplum tartışmaları, şehirleşme, iletişim teknolojisi, turizm, feminist hareketler v.b. gelişmeler bu değişimleri etkilemiştir. Günümüzde Batı’da Hristiyan Demokrasi hareketini, kamu alanında ve ailede ahlakilik konuları başta olmak üzere pek çok konuda aşılması güç tartışmalar beklemektedir. [5]

Avrupa’daki en önemli devletlerden biri olan Almanya'nın siyasi-idari örgütlenmesi bu ülkede kiliselerin statüsü için önemli bir esastır. Almanya'nın hukuk sistemi kiliselere imtiyazlı bir statü tanımaktadır. Gerçekte bu statü,  Federal Anayasa ve bölgelerin dini çoğunluğuna göre devlet-kilise ilişkileri yönünden değişen Eyalet Anayasaları olmak üzere hukuki iki parametreye dayanır.

 

Kilise ile devlet arasındaki ilişkinin en önemli yönü, Weimar imparatorluk anayasasından devralınan 137/6. maddeye göre Almanya'da kiliseler devlet yardımıyla vergi koyma hakkına sahiptirler. Bu hak kiliselerle imzalanan sözleşmelerde açıkça belirtilmektedir. Kilise vergisi, kiliselerin temel gelir kaynağını oluşturmaktadır. Bu vergi bütün kilise derneklerinin kendi üyelerinden aldığı aidatlardan ayrı bir vergidir, onunla karıştırılmamalıdır. Almanya'da vaftiz edilmiş her vatandaş Kilise vergisi ödemekle mükelleftir. Ancak kişi resmi bir makam önünde dinden çıktığını açıklarsa vergi ödeme yükümlülüğünden kurtulur. [6]

Kilise'nin önemli etkisinin ortaya çıktığı alanlardan biri de örgün eğitimdir.

Almanya'da yüksek din eğitim öğretimi kurumlarının tamamı kiliseye bağlıdır. İlk ve orta kademede ise kilisenin kendisine bağlı özel okul açma yetkisi vardır. Resmi okullardaki mezhebe dayalı din dersinin öğretim programından, öğretmen tayinine kadar sorumluluğu kiliseye aittir. Yine anaokullarının neredeyse tamamı kiliselerin açmış oldukları okullardır.

 

Kilise'nin eğitim süreçlerine yoğun ilgi göstermesinin sebebi, kendisinin Hz. İsa’nın mesajını insanlara ulaştırmakla sorumlu olduğunu düşünmesidir. Bu nedenle kilise, çocukların eğitimini hem bir görev hem de bir sorumluluk olarak görür.

Dine ilişkin diğer hükümler, eyalet anayasalarında yahut eyalet kanunlarında düzenlenir. Alman devlet yapısında, eyaletlerin kendi içinde üst mevzuata uygun olarak din-devlet ilişkilerini düzenleme yetkisi bulunmaktadır. Birçok eyalette Katolik Kilisesi ile eyalet hükümetleri arasında konkordatlar [7]  bulunmaktadır.

 

Almanya’da din ve devlet ilişkileri “ayrılık içinde işbirliği” şeklinde tanımlanmaktadır. Devletin dine yaklaşımını belirleyen üç temel kavram; tarafsızlık, hoşgörü ve eşitliktir.

 

Anayasada yahut kanuni düzenlemelerde tanımlanmış bir devlet dini ya da resmi din yoktur. Almanya’da din hizmetlerini yerine getiren bir devlet kurumu yoktur. Bu alan, dini cemaat ve toplulukların kendilerine bırakılmıştır.

 

Devlet okullarında din eğitimi verilmesi, Anayasanın 7’inci maddesi ile garanti altına alınmıştır.

 

Almanya’da birçok okul, kiliselerle ve yeterli sayıda Yahudi öğrenci talep ederse sinagoglarla işbirliği içinde dini eğitim vermektedir. Buna ek olarak İslam dini eğitimine ilişkin sınıflar da bulunmaktadır.

 

Kamu hukukuna tabi kurum statüsünü kazanmış dini grupların kendi okulları da bulunmaktadır. Özellikle Katolik ve Protestan kiliselerinin çok sayıda özel okulu mevcuttur. Ancak bu statüye sahip hiç bir İslami kuruluş olmadığından kendileri özel okul sahibi olamamakta, devlet okullarında verilen dini eğitimin içeriğine müdahale edememekte ya da kendileri dini içerikli eğitim verememektedirler.

 

Tüm eyaletlerde dini eğitim ya da etik eğitimi bulunmaktadır. Birçok eyalette, din eğitimi almak istemeyen öğrenci bunu etik eğitimi ile ikame edebilir. Hangi doğrultuda ders alacaklarına öğrenciler 14 yaşından itibaren kendileri karar vermektedirler.

 

Almanya’da bütün okullar devletin denetimi altındadır. Çocukların din dersine katılıp katılmayacaklarına karar vermek, velilerin hakkıdır. Din dersi, devletin denetim hakkına zarar vermeyecek şekilde, dinsel toplulukların temel ilkeleriyle uygunluk içinde verilir.

 

Avusturya’da ise 1867’den beri din ve devlet işleri ayrıdır. Devlet ve baskın unsur olan Katolik Kilisesi arasındaki ilişkileri düzenlemek üzere 1934 yılında bir konkordat imzalanmıştır. Ancak Nazi işgali döneminde bu konkordat askıya alınmıştır. Daha sonra 1957 yılında Hükümetin aldığı bir kararla bu konkordatın geçerliği ilan edilmiş ve günümüzde hâlâ uygulanmaktadır.

 

Avusturya Anayasası’nın 14’üncü maddesi okullarda din dersi eğitimi verilebilmesine ve dini cemaatlerin okul açabilmelerine izin vermektedir.

 

Avusturya’da eğitim yılı başında yazılı olarak çekildiğini beyan etmeyen her öğrenci için din dersleri zorunludur; 14 yaşından küçük öğrenciler için veli izni şarttır. Din eğitimi, okulda da, dini cemaatlerin gösterebileceği yerlerde de olabilir. Din derslerinden çekilen öğrenciler için bazı okullar, etik dersleri seçeneği sunmaktadır.

Belçika’da kilisenin yetki ve sorumlulukları liberaller ve Katolikler arasında, süren uzun tartışmalar sonucunda hazırlanan Anayasa ile belirlenmiştir.

 

XIX. yüzyılın ikinci yarısında Belçika siyasal hayatı Katolik-liberal kutuplaşması etrafında gelişti. Çatışmanın odak noktasını sivil erk ile Kilise’nin yetki paylaşımının düzenlenmesi oluşturdu. Bu dönemde liberal hükûmetler resmî eğitimi, vakıfların yönetimini, mezarlıkların organizasyonunu ve ibadethanelerin teçhizini sekülerleştirmeye yönelik adımlar attılar. Ancak resmî ilköğretimin laikleştirilmesi büyük bir gerilime neden oldu, Kilise resmî okulların boykot edilmesi için etkili bir kampanya yürütürken, Papalığın Belçika ruhbanını desteklemesi hükûmeti Vatikan’la diplomatik ilişkileri kesmeye sevk etti. [8]

Belçika’da kamu eğitim sistemi, kreşten üniversiteye kadar eğitimin her düzeyinde din öğretmenleri hariç diğer tüm öğretmenler için çok katı bir dini tarafsızlık şartı getirmektedir. Din ya da ahlak eğitimi kamu okullarında zorunludur ancak öğrencinin dini tercihine göre verilir. Öğrencinin dini olmayan tercihine göre ahlak eğitimi de tercihler arasında vardır. Her devlet okulu, eğer tanınmış altı dini gruba mensup yeterli sayıda öğrenci varsa o dini grubun eğitimini verecek öğretmen sağlar. Din öğretmenleri, bağlı bulundukları dini cemaatten bir komite tarafından aday gösterilir ve bulundukları bölgenin eğitim bakanları tarafından atanırlar. Özel okullar da, kamu okullarına benzer bir müfredat uygularlar. Bu doğrultuda harcamalar için devletten mali destek alırlar. Öğretmenlerin maaşlarını bölge hükümetleri öder. [9]

Bulgaristan’da 1991 yılında kabul edilen yürürlükteki anayasanın 37. maddesi din ve vicdan özgürlüğünü, insanların herhangi bir din, dinî görüş veya ateizmi benimseme haklarını taahhüt etmektedir. Aynı anayasanın 13. maddesi her türlü dinî ibadete serbestlik tanımakta, dinî kurumların devletten ayrı olmalarını benimsemekte, Ortodoks Hristiyanlığı ise, Bulgaristan Cumhuriyeti’nin geleneksel dini olarak tanımlamaktadır. Bulgaristan’da Eğitim ve Bilim Bakanlığı bünyesindeki Cemaatler İdaresi dini cemaat ve topluluklarla ilgili devlet kurumudur. [10]

Kamu okulları seçmeli din eğitimi imkânı sunmaktadır. Din dersleri, dini grupların ahlaki değerlerini öğretmekte ve dinin tarihi, kültürel ve felsefi yönlerini içermektedir. Kayıtlı her dini grup, müfredata kendi dinlerinin dâhil edilmesini talep edebilir.

 

Çekoslovakya 1993 yılında Slovakya ve Çek Cumhuriyeti adlı iki bağımsız devlete bölündükten sonra din yeniden serbest bırakılmış ve dini özgürlükler tanınmıştır. Bunda en büyük etken Sovyetler Birliği’nin dağılmasıdır.

 

IX. yüzyılda Hristiyanlığın yayıldığı Çek toprakları, Reform hareketleri ile Protestanlığın sonrasında da Karşı Reform Hareketleriyle Katolikliğin tekrar hâkim olduğu bir coğrafyadır. En son Sovyetler döneminde ise bütün dinlerin yasaklandığı bir evreden geçmiştir.

 

Bugün Çek Cumhuriyetinde devlet dini gruplar karşısında tarafsız kalmayı fakat işbirliği içinde olmayı tercih etmektedir.  [11] Dini işler, Kültür Bakanlığına bağlı Kiliseler Dairesi’nin sorumluluğundadır. Bu daireye kayıtlı tüm dini gruplar, vergi muafiyetlerinden faydalanmaya ve devlet yardımı almaya hak kazanır.

 

Çek Cumhuriyeti’nde özel okullar serbesttir. Bireyler ya da dini grup ve kuruluşlar, Eğitim Bakanlığına kayıt yaptırmak şartıyla dini içerikli eğitim veren okullar açabilmektedir. Özellikle kilise okulları ülke çapında oldukça revaçtadır. Bunların masraflarının büyük kısmı devlet tarafından karşılanmaktadır.

 

Dini gruplar ayrıca, devlet okullarında da din dersi verebilmektedir. Ancak bunun için Eğitim Bakanlığından izin almak gerekmektedir. Çek Cumhuriyeti’nde kayıtlı 32 dini gruptan sadece 10 tanesinin devlet okullarında dini eğitim vermek için Kültür Bakanlığından izni vardır. Bakanlığa göre, her ne kadar dini eğitim seçmeli de olsa, eğer bir sınıfta bir dini gruptan dini eğitim talep eden en az yedi öğrenci varsa, okul yönetimi bu dersi koymak zorundadır. Din öğretmenlerinin maaşları devlet tarafından ödenir.

 

Danimarka’da ise tüm devlet okulları ve özel okullar (dini okullar dâhil) devletten mali destek alırlar. Devlet Okulları Kanunu’na göre, devlet okullarında Evanjelik Luteryen din eğitimi verilir. Bununla birlikte, öğrenciler ailelerinin rızasıyla, bu derslerden çekilebilirler. Ek olarak, Kanun, kamu okullarında dünya dinlerini, felsefeyi, hoşgörüyü geliştirmeyi, bütün inançlara saygı göstermeyi içeren bir Hristiyan çalışmaları dersi verilmesini de zorunlu kılmaktadır. Bu ders zorunludur, ancak velilerinin yazılı başvurusuyla dersten muaf tutulabilir. Eğer, öğrenci 15 yaşından büyükse, hem ailesinin hem de öğrencinin imzası bulunmak zorundadır.

 

Finlandiya’da Evanjelik Luteryen Protestanlık ve Ortodoksluk resmi devlet dinleri olarak kabul edilmektedir. Finlandiya’da tüm okullarda din ve felsefe dersleri verilmektedir ve öğrenciler, bu derslerden birini seçme imkânına sahiptirler.

 

Fransa’da, ilkokullarda okul binaları içinde din dersi vermek kanunen yasaktır. Ortaokullarda ise küçük kilise (şapel) açılması velinin talebi doğrultusunda gerçekleştirilir.

 

Fransa’da, okulların %18’i özeldir. Bu özel okulların %90’ı Katolik Kilisesi’ne diğerleri de Protestan, Yahudi ve diğer dini cemaatlere bağlıdır. Devletle anlaşmalı özel okulların öğretmen maaşlarını devlet öder ve ayrıca yardımda bulunur.

İlkokul haricindeki kamu okullarında dini eğitim verilmez, ancak dini grupların tarihlerine ilişkin bilgiler tarih müfredatının bir parçası olarak öğretilir. Dini gerekçelerle aileler, çocuklarını evde eğitebilirler; ancak bu eğitim kamu eğitim standartlarıyla uyumlu olmak zorundadır. Kamu okulları, dini gerekçelerle farklı yemekleri yemek zorunda olan öğrencilere onlara uygun yemekler sağlamak için özel çaba sarf etmektedir. Öte yandan Devlet, dini organizasyonlarla bağlantılı olanlar da dâhil özel okullara mali destek sağlamaktadır.

 

Hollanda, Avrupa’da din ve devlet ilişkilerini ayırmaya başlamış ilk devletlerden birisidir. Bu konuda, tam olmasa bile ilk adımlar 1814 ve 1815 anayasalarıyla atılmış ve 1853 yılında kabul edilen Dini Organlar Kanunu ile geliştirilmiştir. Hollanda’da dini özgürlükler, nihai olarak 2002 Anayasasında kabul edilmiş ve garanti altına alınmıştır.

 

Bugün, Hollanda’da devletin dini bulunmamakta ve anayasada ya da diğer yasal metinlerde açıkça ifade edilmese de din ile devlet işleri ayrı kabul edilmektedir.

Devlet, hem kamu okullarına hem de dini içerikte olanlar da dâhil olmak üzere özel okullara, diğer dini eğitim kurumlarına, sağlık kurumlarına hangi dinle bağlantılı olmalarına bakmaksızın fon sağlar.

 

Hollanda’da, mevcut okulların yaklaşık üçte ikisi cemaat okullarıdır ve Müslümanların okulları da dâhil bu okullar devlet tarafından finanse edilir. Devlet okullarında da din dersi verilmektedir.

 

İngiltere’de ise,  İngiltere Kilisesi (Anglikan) ve İskoçya Kilisesi (Presbiteryen) olmak üzere iki devlet kilisesi bulunmaktadır: Bununla birlikte, İskoçya, Kuzey İrlanda ve Galler’in resmi devlet dinleri bulunmamaktadır.

 

1689 tarihli Haklar Bildirgesi ve 1701 tarihli (Kraliyet) Veraset Kanunu, bir Katolik’in Kral ya da Kraliçe olmasını yasaklar çünkü Kral/Kraliçe, İngiltere Kilisesi’nin “Yüce Yöneticisidir”.

 

İngiltere’de resmi bir devlet kilisesi bulunmaktadır (İngiliz Anglikan Kilisesi). Bu kilise kanuni bir takım haklara sahiptir: Mesela, Kral ve Kraliçe tahta çıktığında tacı başpiskopos giydirir. 8.Henry devrinden (1491-1547) buyana İngiltere'nin resmi kilisesidir. Anglikanizm 8.Henry ile papa arasındaki bir kavgadan sonra doğmuştur. Kilisenin Oxford, Cambridge ve Durham gibi üniversitelerde belirli sayıda profesörlük kadrosu bulunmaktadır. Lordlar kamarasında 26 sandalye piskoposlara ayrılmıştır. İngiltere’de kraliçe veya kral hâlâ kilisenin başıdır.

 

Kanunlar, Birleşik Krallıkta, 3 ile 19 yaş arasındaki çocuklar için dini eğitimi zorunlu kılmaktadır. Bununla birlikte, dini eğitimin içeriği ve şekli ülke genelinde yerel yönetimlerce belirlenmektedir. Yerel yönetimlerce belirlenecek olan dini eğitim müfredatı, 1988 tarihli Eğitim Reformu Kanununa göre, ülke içinde var olan belli başlı diğer dinlere ilişkin bilgi vermekle birlikte Hristiyanlığın ağırlığını yansıtacak içerikte olmalıdır. Müfredat, belirli bir din eksenli olmamalı ve öğrencileri din değiştirmeye teşvik etmekten kaçınmalıdır. Tüm velilerin çocuklarının dini derslere katılmamasını talep etme hakkı vardır.

 

İrlanda, nüfusunun büyük çoğunluğu Katolik olmasına rağmen İngiltere etkisinden dolayı uzun yıllar resmi din olarak Anglikan İrlanda Kilisesi’ne tabi olmuştur. Fakat 1869 yılında çıkarılan bir kanunla İrlanda Kilisesi’nin bu resmi din statüsüne son verilmiştir. Bu tarihten itibaren İrlanda’da resmi bir devlet dini bulunmamaktadır ancak uzun yıllar anayasada Katolikliğe özel bir yer verilmiştir. Bu durum 1973 yılında yapılan anayasa değişikliği ile tamamen kaldırılmıştır.

 

İrlanda’da bireyler, dini gruplar ya da cemaatler bazı şartları karşılamak kaydıyla özel okullar kurabilmektedir. Bu yüzden ilk ve ortaöğretimdeki okulların büyük bir kısmı dini cemaat ya da kilise ilişkilidir. İlköğretimdeki özel okullar kısmen devlet tarafından finanse edilmektedir. Anayasa’ya göre ise devlet ortaöğretime kaynak sağlamak zorunda değildir bu yüzden ortaöğretimdeki okulların çok büyük bir kısmı Katolik Kilisesi ile ilişkilidir. Az miktarda okul da diğer dini gruplarla ilişkilidir.

Devlet, kamu okullarında dini eğitimin verilmesine izin vermektedir ancak bunu zorunlu kılmamaktadır. İlk ve ortaöğretim okullarının büyük çoğunluğu mezhep okuludur ve yönetim kurullarının büyük bir kısmı Katolik Kilisesi mensuplarından oluşmaktadır. Çok az okulda İrlanda Kilisesi yahut diğer dinlerden üyeler bulunmaktadır. Dini eğitim, birçok okulun müfredatının parçası olmakla birlikte aileler, çocuklarını bundan muaf tutabilirler.

 

İspanya’da 859 yılında Toledo’da Üçüncü Konsül’ün toplanmasından sonra Katoliklik resmi din olarak ilan edildi ve 1931 tarihli Anayasa’da devletin resmi bir dini olmadığı belirtilene kadar Avrupa’daki reform hareketleri İspanya’da pek etkili olamadı. Özellikle 1936 yılında başlayan ve üç yıl süren iç savaşın ardından yönetime gelen askeri darbe hükümeti ile Katoliklik yeniden devletin resmi dini oldu. 1953 yılında devlet ile Kilise arasında Katolik Kilisesine her türlü imtiyazı veren bir Konkordat  imzalandı. 1975 yılında General Franco’nun ölümünün ardından 1976 yılında bu Konkordat yenilendi ve 1978 yılındaki anayasayla dini özgürlükler tam anlamıyla tanındı.

 

İspanya’da okullarda seçimli Katolik eğitimi verilmektedir. Bunun dışında 2004 yılında yapılan kanuni bir değişiklikle Müslüman, Yahudi ve Protestan dini grupların, en az 10 öğrencinin istemesi halinde okullarda bu eğitimin verilmesine ve bu dersi verecek öğretmenlerin de devlet tarafından finanse edilmesine dair bir düzenleme yapıldı. Bu dersler zorunlu değildir.

 

Din dersini seçmeyen öğrenciler, genel sosyal, kültürel ve dini temalar içeren alternatif bir ders almak zorundadırlar.

 

İsveç’te, reform hareketlerinden sonra uzun süre tek din Evanjelik Luteryenlik olarak kabul edildi ve diğer dinler yasaklandı. 18. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren diğer Hristiyanlık mezheplerine de izin verilmeye başlandı. İsveç’te vatandaşlara tam dini özgürlük ancak 1951 yılından sonra verildi ama 2000 yılına kadar devletin resmi dini Evanjelik Luteryenliği olarak devam etti. Ancak, bu tarihten sonra devlet ve kilise yollarını ayırdı.

 

İsveç’te din ve devlet ilişkilerine dair kanuni çerçeve öncelikle Anayasada düzenlenmiştir. Hâlihazırda hâlâ yürürlükte olan 1973 tarihli Anayasanın 2000 yılındaki değişikliklerinden sonraki hali bu konuyu düzenlemektedir. İsveç, İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesine taraftır ve bu metinden kaynaklanan özgürlükleri, dini özgürlükler dâhil, tanır ve garanti altına alır. 2000 yılından önce Kilise vergiden muaftı. Bu tarihten sonra, dini kuruluşların hepsi vergi konusunda, kâr amacı gütmeyen diğer kuruluşlarla aynı statüdedir ve ticari faaliyetlerinde vergilendirilirler.

 

İsveç’te tüm dünya dinlerini kapsayan bir din eğitimi zorunludur. Aileler çocuklarını, dini okullara göndermekte serbesttirler. Bu koşullar, Devletin verdiği çekirdek müfredatı takip etmek zorundadır ve devletten mali destek alırlar.

 

İsviçre’de resmi bir devlet dini yoktur. Dine ilişkin meseleleri halletme yetkisi, Anayasaya göre kantonlardadır. Buna göre her kanton, din ve devlet ilişkilerini kendisi düzenler.

 

Eğitim politikaları, kantonlar seviyesinde belirlenir fakat bu politikaların uygulanmasında okul idarelerinin kısmi yetkileri bulunmaktadır. Genellikle, Katolik ve Protestan eğitim verilir ancak bazı yerlerde diğer dinlere yönelik eğitim imkânları da sunulmaktadır. Bazı kantonlarda din eğitimi seçmeli, çoğunluğunda ise zorunludur. Bununla birlikte uygulamada, çocuklarını bu eğitimden muaf tutmak isteyen ailelerin istekleri kabul edilmektedir. Diğer din mensuplarının bu derslere katılımları kendi iradelerine bırakılmıştır.

 

Hristiyanlığın merkezi diyebileceğimiz Vatikan’a ev sahipliği yapan İtalya, var olduğundan beri Katolikliğin etkin olduğu bir ülkedir. Ancak, 1860-1870 yılları arasında tamamlanan ulusal birleşmeden sonra devlet giderek sekülerleşmiş ve bu durum Katolik Kilisesi ile bir gerilime sebep olmuştur. 1871 yılında imzalanan Güvenceler Antlaşması ile bu gerilim nispeten azaltılmış olsa da durum uzun süre çözümsüz olarak devam etmiştir. 1921 yılında iktidara gelen faşist yönetim, kilise ile devlet arasındaki hukuku netleştirmek için girişimlerde bulunmuş ve nihayet 1929 yılında imzalanan Lateran Konkordatı ile bugünkü hukuki yapının temelleri atılmıştır.

Lateran Konkordatı’na göre, İtalyan Devleti, Vatikan’ı egemen bir devlet olarak tanımaktadır. Katolik Kilisesi ile yapılan antlaşmanın 1984 yılında gözden geçirilmesi ve değiştirilmesi sonucunda İtalya’da devlet sekülerdir fakat Katolik Kilisesine ve Katolik olmayan diğer dini gruplara devlet desteği uygulaması devam edecektir. Bu durumda, devletin sağlayacağı imkânlar dini gruplarla karşılıklı bir Konkordat çerçevesinde düzenlenecektir.

 

Bu konkordatlara göre, devlet, o dini gruba mensup olanların vergilerinden bir kısmını o kişinin talebi halinde dini gruba yönlendirebilmektedir. Bir dini grubun devletle konkordat imzalamamış olması serbestçe ibadet edebilmesini engellemez ama üyeleri vergilerinden kendilerine bir pay tahsis edilmesini talep edemezler. Devlet dini gruplara konkordat imtiyazını otomatik olarak vermez. Buna ilişkin kararı Bakanlar Kurulu verir ve Parlamento onaylar ya da reddeder.

 

Katolik Kilisesi’nin İtalya’daki ayrıcalıklı durumu eğitim alanında özellikle ortaya çıkmaktadır. Devlet, Katolik din dersi öğretmenlerinin maaşlarını karşılamaktadır ancak diğer dinlerden din dersi öğretmenlerinin maaşlarını karşılamaz. Katolik öğretmenlerin verdikleri din dersleri seçmelidir. Eskiden bu dersler doğrudan kiliselerden gelen papazlar tarafından verilmekte iken günümüzde bu dersler kilisenin seçeceği (ruhban olabilir ya da olmayabilir) öğretmenler tarafından verilmektedir. Dersin müfredatı, Katolik olmayanların da dâhil olabileceği şekilde Eğitim Bakanlığı ile İtalya Piskoposlar Konferansı Yönetimi tarafından ortaklaşa hazırlanır.

 

Devlet ile konkordat imzalamış diğer dini gruplar, kendi dinlerinden öğrenciler için din dersi öğretmeni atayabilirler ancak bunun masraflarını kendileri karşılamak zorundadırlar.

 

Anayasa, devletin özel okullara mali destek sağlamasını yasaklamaktadır. Bununla birlikte, dini nitelikli okullara bazı vergi muafiyetleri sağlanabilmektedir.

 

Norveç’te Evanjelik Luteryen Kilisesi, devlet kilisesi olduğundan diğer dini grupların faydalanamadığı bazı imtiyaz ve haklardan faydalanmaktadır. Devlet kiliseye doğrudan mali yardım sağlamaktadır. Anayasaya göre, Kral, bazı devlet görevlileri ve kabinenin yarısından fazlası bu kiliseye mensup olmak zorundadır. Kilisenin başı olan devlet, piskoposları atar. Kilise mensubu din görevlilerinin maaş ve emeklilik hakları kanunla düzenlenir.

 

1997 yılında, 10-16 yaş aralığındaki öğrencilere Din, Etik ve Hristiyanlık Bilgisi adı altında bir ders verilmesini zorunlu kılan bir kanun kabul edilmiştir. Ders, tüm dünya dinlerine ve felsefeye ilişkin bilgi vermekte ve dinler arasında hoşgörü ve saygıyı artırmayı amaçlamaktadır. Ülkenin Hristiyan tarihini gerekçe göstererek, ders Hristiyanlığa büyük ölçüde yer vermektedir. Bu ders zorunludur ve diğer dinlere mensup öğrencilere bir muafiyet yoktur. Bununla birlikte bazı özel durumlarda öğrenciler okulda yapılan diğer kilise faaliyetleri ve dualardan muaf tutulabilirler.

 

Seküler bir devlet olan Polonya kanunlarına göre dini cemaatler ile devlet, barışın geliştirilmesi ve devletin kalkınması için birlikte çalışırlar.

 

Polonya’da hakları ve faaliyetleri özel kanunla düzenlenmiş 15 dini grup, ayrıca, bunların dışında 157 kayıtlı dini grup bulunmaktadır. Kanunlar her dini grubun eşit olduğunu belirtmektedir. 1998 tarihinde Polonya Devleti ve Roma Katolik Kilisesi arasında yapılan antlaşma ile din ve devlet ilişkileri düzenli olarak en yüksek seviyede müzakere edilir.

 

Dini gruplar, İçişleri Bakanlığına kayıt yaptırabilirler; ancak faaliyet gösterebilmek için kayıt yaptırmak zorunlu değildir. Kanun, kayıt için en az 100 üye ve diğer bazı bilgileri şart koşmaktadır. Tüm üyelerin noter onaylı olması gerekmektedir.

 

Anayasa ailelere, çocuklarını kendi dini, felsefi görüş ve inançlarıyla yetiştirmelerine izin vermektedir. Devlet okullarında din dersi verilmektedir. Teoride, öğrencilerin, din dersi ve etik dersi arasında seçim yapma özgürlüğü bulunmaktadır. Etik dersini seçme imkânının bulunmadığı durumlarda öğrenci, din dersine girmeyerek boş vaktini gözetimli ders çalışarak geçirebilir. Devlet okullarındaki din dersi öğretmenleri maaşlarını devletten almaktadırlar.

 

Katolik kilisesinin tarih boyunca Portekiz’de özel bir yeri olmuştur ve Katoliklik Portekiz’in tarihinde ayrı bir öneme sahiptir. Portekiz, 1143 yılındaki bağımsızlığını Papalığın desteğine borçludur bu yüzden yüzyıllar boyunca Kilise ile devlet ilişkileri hep iç içe geçmiştir. 1822 yılında yürürlüğü giren Portekiz’in ilk anayasasında “Portekiz milletinin resmi dini Roma Katolikliğidir” ifadesi yer almaktaydı ve sadece yabancıların farklı bir dine mensup olmasına izin veriliyordu; ancak zamanla din ve devlet ilişkilerinde tedricen bir ayrılma yaşandı ve 1910 Devriminden sonra din ve devlet ilişkileri artık ayrı kabul edilmeye başlandı.

 

Yürürlükteki 1976 Anayasasına göre Portekiz’de devlet sekülerdir. Portekiz’de din ve devlet ilişkilerini düzenleyen bir diğer önemli metin, Katolik Kilisesi ile 1940 yılında imzalanan ve 2004 yılında revize edilen konkordattır.

 

Portekiz’de devlet okullarında din dersi ya da eğitimi verilmesi meselesi çeyrek yüzyıl kadar tartışıldıktan sonra Anayasa Mahkemesi, devletin buna mecbur olmadığına ancak seçmeli olarak verebileceğine karar vermiştir. Bu karar doğrultusunda, Portekiz’de ortaöğretim müfredatında “Din ve Ahlak” adında seçmeli bir ders bulunmaktadır. Ders, dünya dinleri hakkında bilgi vermekte ve ruhban nitelikli olmayan kişiler tarafından verilmektedir. Ayrıca bu ders, eğer öğretmenler Katolik Kilisesi tarafından onaylanırsa, Katoliklik eğitimi vermek için de kullanılabilir. Diğer dini gruplar da eğer kendi dinlerine mensup en az 10 öğrenci bunu talep ederse, böyle bir ders açılabilir. Her dini grubun temsil organı, kendi dinlerine ilişkin dersi verecek olan öğretmenleri onaylama yetkisine sahiptir.

 

Avrupa sınırındaki kesişim noktasında bir ülke olan Romanya’nın nüfusun % 87’si Ortodoks,  Roma Katoliklerinin oranı ise % 5’tir. Devlet okullarında din eğitimine izin verilmektedir ancak zorunlu değildir. Din derslerine katılım tercihe bağlıdır. Din derslerinden muaf tutulmak için öğrencinin yazılı bir talepte bulunması gerekmektedir. Eğer diğer dinlere mensup olanlar sınıfta belli bir orana ulaşabilirlerse, 18 tanınmış dinden öğrenciler için ayrı din dersleri açılabilir.

 

Komşumuz Yunanistan’ın resmi dini Doğu Ortodoksluğudur. Birçok kanuni metinde dine ve kiliseye atıf vardır ancak, Devlet, hukuku oluştururken dini doğrudan referans almaz. Ülkede dini grup ve cemaatler ile devlet arasındaki ilişkiyi yürütmek üzere Eğitim ve Din İşleri Bakanlığı ve Din İşleri Genel Müdürlüğü bulunmaktadır. Bu kurum daha çok Ortodoks Kilisesi ile Yunan Devleti arasındaki bağı kurmakla ve Kilise’nin idari işlerini halletmekle görevlidir.

 

Devlet okullarında tamamıyla devletin finanse ettiği Ortodoks din eğitimi zorunludur. Ortodoks olmayan öğrenciler muaf tutulabilir. Bununla birlikte, devlet okullarında Ortodoks olmayanlar için alternatif bir din eğitimi verilmemektedir.

 

* Bu makale Dr. Hüseyin AĞCA Armağanı için yazılmıştır.

 

KAYNAKLAR :

ABD Dışişleri Bakanlığı, “2010 International Religious Freedom Report”,

European Studies on Religion and State Studies in Europe, “State and Church in Sweden”,

Vatikan Şehir Devleti, Laws of Vatican City State, http://www.vaticanstate.va

Beckford, James (1985) Kült Tartışmaları: Toplumsal Tepki Yeni Dini Hareketler, Londra: Tavistock.

Davies, J.G. (1967) The Early Christian Church, New York: Anchor Books,

Hanson, Eric O. (1987) Dünya Politikasında Katolik Kilisesi, Princeton Üniversitesi Yayınları,

Kerr, Donal A. (1992) Din, Devlet ve Etnik Gruplar:  Avrupa'da Hükümetler ve Baskın Olmayan Etnik Gruplar Üzerine Karşılaştırmalı Çalışmalar, cilt 2, Aldershot: Dartmouth Yayıncılık Şirketi

Mayer, J. F. (2000) “II. Vatikan Konsili’nden sonra Hristiyan Dünyasındaki Yeni Temayüller ve Gelişmeler”, Dîvan dergisi, 2000/2, İstanbul: Bilim ve Sanat Vakfı.

 

DİPNOTLAR :


[1] Francis Fukuyama, Siyasi Düzenin Kökenleri, Profil Yayınları, İstanbul 2016, s. 249

[2] Alfred Verdross, Ölmek İnsan haklarının temeli olarak insan onuru, EuGRZ, 1977, s. 208.

[3] İbrahim Sarıtaş, Katolik Kilisenin Yeni Dünya Düzeni ile İmtihanı: 19. Yüzyılda Siyasal Katolisizm, Liberal Düşünce Dergisi, Yıl: 24, Sayı: 94, Bahar 2019, s. 17

[4] Bülent ŞENAY, Avrupa Birliğinin ‘dini kimliği ve Avrupa’da dinler, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi,  Cilt: 11, Sayı:1, 2002 s. 126

[5] Davit Hanley, Avrupa'da Hıristiyan Demokrasi, Londra: Cassell-Pinter, 1996, s. 213

[6] S. Hayri Bolay-M. Türköne, Din Eğitimi Raporu, Ankara Merkez İmam-Hatip Lisesi Öğrencileri ve Mezunları Vakfı, Ankara 1995, s.70

[7] Konkordat,  kelime karşılığı olarak antlaşma anlamına gelmekte olup aslında özelde devlet ile kiliseler arasında yapılan antlaşmaları ifade etmektedir.

[8] Fehmi Kerem Bilgin, Belçika’da Ulusal Kimlikler ve Federalizmin Gelişimi,  Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 67, No. 1, 2012, s.18

[9] Doç. Dr. Mehmet Zeki AYDIN, Belçika’da ilk ve orta öğretimde din ve ahlak öğretimi, Cumhuriyet Üniversitesi Bilimsel Yayınları

[10] Yrd. Doç. Dr. Ömer TURAN, Balkan Türklerinin Dini Meseleleri, Yeni Türkiye, s.16, Temmuz-Ağustos 1997

[11] Avrupa'da Din ve Devlet Çalışmaları Üzerine Avrupa Çalışmaları, “Çek Cumhuriyeti'nde Devlet ve Kilise”,www.euresisnet.eu/Pages/ReligionAndState/CZECHREPUBLIC.aspx.

 

 

omerkanburoglu@yahoo.co.uk   29 Ocak 2024