Ömer Lütfi Kanburoğlu, Basın Kartı imtiyazları kaldırılmalı, kamuya geçen basın mensuplarının intibak işlemlerikasabalar vardır ya, hani in cin top oynar, işte öyle bir şehir olur Ankara.

 

 

Basın Kartı İmtiyazları

 

 

Basın Kartı sahiplerinin bütün imtiyazları iptal edilmeli veya kamu görevlilerine Basın Kartı verilmemeli.

 

Şimdi bu nereden çıktı diyen meslektaşlarıma, yirmi yıllık bir gazeteci ve özel sektörde 17 sene yazı işleri müdürlüğü yaptığı halde Basın kartı almamış, kamuda da Basın Müşavirliği yapmış, dolayısı ile her iki tarafı da gayet iyi bilen biri olarak naçizane bazı tavsiyelerim olacak.

 

Genç arkadaşlar belki bilmez, Basın Kartının imtiyazları eskiden bu günkü gibi değildi. Uçağa indirimli biner, telefonu indirimli kullanır, otobüse bedava biner, maça bedava girerdin. Senin yarattığın kamu zararını da, bu fakir vatandaş daha fazla vergi ödeyerek karşılardı. Bunu dile getirdiğin zaman da, “efendim gazeteci kamu yararına hizmet yapıyor” derlerdi. Bu mantıkla hareket edersek imtiyazlar listesinin önünü almamız mümkün değil. Bir bakarsınız kamuya yararlı derneklerin üyelerine bile bu tip imtiyazlar tanınmaya başlanmış.

 

Bir de resmin öbür yüzü var. Basın Kartları kamu görevlilerine de verildiği için bu kartın imtiyazlarına sahip olabilmek için kamuda insanlar bin türlü dolap çeviriyorlar. Basın Kartının şu anda tek bir imtiyazı kaldı o da otobüse bedava binebilmek. Sorarım size, bir insan otobüse bedava binebilmek için ne diye torpil yaptırıp Basın Kartı alabilmeye çalışır, bu  nasıl bir kişiliktir?

 

Sosyolojik olarak bunu iki şeyle açıklayabiliriz:

Birincisi, adam devlet memurudur, açlıktan geberiyordur dolayısı ile bütçesine 30 lira katkısı olsun diye kırk takla atıyordur veya bu kartı, olmayan itibarına katkıda bulunsun diye temin etmeye çalışıyordur.

 

Her iki ihtimalde de, bu kişinin basın ile bir alakası olmadığı açık, zaten bir kamu görevlisinin Basın Kartı ile ne işi var? İsterse basın müşaviri veya yönetim kurulu üyesi olsun.

 

Ne acıdır ki, hayatında bir gazete ile ilişkisi bırakın okumayı, onunla soba yakmaktan ibaret olan bazı kişilerin  kamuda basın kartı sahibi olduğu bir gerçek.

 

"O otobüse bedava biniyor, ben niye Basın Kartı alıp binemiyorum" diye hayıflanan ama bir CV yaz getir desen bırakın CV, dilekçe yazmayı bilmeyen insanlar var.

 

Bendeniz imtiyazların her türlüsüne karşı bir kişi olarak, yeryüzünün tek komünist bürokratik sistemine sahip ülkemizde bu tip imtiyazların derhal kaldırılmasından ve Basın Kartlarının -ille de verilecekse- aktif medya mensuplarına, meslek kuruluşları tarafından verilmesinden yanayım.

 

Bu tip yönetmelikler bürokrasi dükalıkları tarafından yönetilen ülkemizde aklı evvel insanlar tarafından yazıla-bozula abuk subuk hal alıyor. Buna basit bir örnek vermek gerekirse; bir medya mensubu daha sonra kamuya geçer ve emekli sandığına tabi bir işte hizmet vermeye başlarsa yönetmeliğe göre, intibakı yapılırken hizmetlerinin sadece Basın Kartı sahibi olduğu yılları kıdemine sayılıyor.

 

Yönetmeliği hazırlayan aklı evvel bilmiyor ki, basın mensupları için 212 sayılı bir yasa var ve bir basın mensubu genellikle, eğer patronu üçkağıtçı değilse 212 sayılı yasaya göre SSK’ya tabi olarak çalışır ama Basın Kartı olmayabilir. Ayrıca, Basın Kartı almak için bir bekleme süresi vardır. Bu süre, eğitim durumu v.s. faktörlere göre değişir, az filan da değildir, iki seneye kadar uzar.

 

Peki, bu şahıs 212 sayılı yasaya göre diğerlerinden fazla prim ödeyip çalıştığı halde, belki görevi gereği, belki bu imtiyaz sistemine gıcık olduğu için basın kartı almadıysa veya bekleme süresi yüzünden iki yıl bekleyip öyle kart aldıysa fiilen 212 sayılı kanuna göre yatırılan primleri niye kıdem hesabında çöpe atılıyor?

 

Ülkemizin paldır-küldür yasa yapma, yaparken her şeyi bilme ve kimseye danışmama hastalığı sonuçta kişilerin hayatında önemli sorunlara yol açıyor. Politikacılar genelde bürokratların hazırladıkları ön metin üzerinde mutabakat sağlayarak çalışıyorlar. Oysa ki, bürokratlar genelde bir işin nasıl yapılacağını değil, hangi madde ve yönetmeliğe göre nasıl yapılamayacağını bilen insanlardır. Çoğu, çok önemli işler yaptıklarını zannederler; halbuki ilgili daireyi kapatsanız bir süre sonra vatandaş zulümden kurtulduğu için size şükretmeye bile başlayabilir.

 

Güzel ülkemin insanları yıllar yılları kovaladıkça onur ve haysiyet gibi kavramları unutur hale geldiler. Herkes "acaba bu benim hakkım mı" diye sormadan her şeyi istiyor. Toplum çalışmadan para kazanmak için kırk dolap çevirip, bu kırk dolabın üzerine bir seksen dolap daha nasıl çeviririm derdine düşmüş.

Kalın sağlıcakla....

omerkanburoglu@yahoo.co.uk 26 Ocak 2005