Ömer Lütfi Kanburoğlu, Düşünce suçu diye bir suç olmaması gerekiyorsa, her fırsatta bize akıl öğreten iki yüzlü ve yalancı dostlarımızın(!) ilk önce bunu kendi ülkelerinde uygulamaları gerekmez mi?

 

 

Elif Şafak davası

 

 

Türkiye bir süredir adını daha önce hiç duymadıkları bir yazara “Türklüğe Hakaret” davası açanlarla, Türkiye’yi çok seven Batılı dostlarının(!) “böyle rezalet olmaz, sizde düşünce özgürlüğü yok” türünden dayatmalarının yansımalarını izliyor.

 

Konu kısaca yazar Elif Şafak.

Dava konusu, yazarın kitabında Türklüğe hakaret ettiği iddiası. İddianın delili ise yazarın romanında adı geçen bazı Ermenilerin diyaloglarında Türklere hakaret etmesi. İyi de kardeşim, adam zaten Ermeni, Türkleri göklere çıkaracak hali yok ya!

 

Ermeni komitacılarla ilgili bir roman yazacak olsak, doğal olarak bu roman içerisinde yer alan bazı Ermeni katiller v.s. olacak. Böyle bir roman içerisinde de o Ermeni komitacıların herhalde Türklüğü övecek halleri yok.

Öyleyse nedir bu, bir bardak suda kopartılan fırtına?

 

Olayı tarafsız açıdan incelersek bu tartışmanın tek bir kaybedeni vardır o da Türkiye Cumhuriyeti Devletidir.

Elif Şafak bu tartışmalardan önce kimsenin tanımadığı bir yazarken şimdi dünya çapında bir yazar olmuştur. Şu anda insanlar “Bu hanım acaba ne yazmış da bu kadar tepki topladı?” diye merak etmektedir. Kısaca bu süreçten kârlı çıkan tek insan Elif Şafak’tır.

 

Peki ona bu davayı açanlar amaçladıkları sonuca ulaşabildiler mi?

Elbette ki hayır!

 

Elif Şafak’a kızanlar, aslında onun vasıtası ile Avrupa’nın ikiyüzlülüğünü  birilerinin yüzüne vurmak amacı güdüyorlar.

 

Bize akıl öğretip, düşünce suçu diye bir suç olamayacağını her fırsatta önümüze süren batılı dostlarımız(!) “biz demokrasinin beşiğiyiz” diye dünyaya hava atıp, ondan sonra da kendi işlerine gelmeyen kelimeler ifade edenleri linç edince doğal olarak bizim insanımızın da tepesi atıyor.

 

Daha birkaç sene önce Avusturya’da  Irkçı söylemleriyle sık sık Avrupa basınında da gündeme gelen Jörg Haider'in seçimlerden zaferle çıkmasını hazmedemeyip koalisyon hükümetine ortak olmasına da AB üyesi ülkeler itiraz etmişlerdi.

 

AB üyesi ülkelerin oluşturduğu baskı sonucu Haider'in hükümette görev almayacağını açıklaması da AB'yi tatmin etmedi ve AB üyesi 14 ülke Avusturya'ya “siyasi ve diplomatik yaptırım uygulama” kararı aldı.

 

AB'nin baskıları sonucu Haider parti liderliğinden istifa etmek zorunda kaldı. Batılı dostlarımız madem bu kadar demokrattı, ne diye halkın oy verdiği Jörg Haider’i arkasına teneke bağlayıp alaşağı ettiler?

 

Herkesin bildiği bu örneği bir kenara bırakır ve Ermeni meselesine gelirsek; bugün demokrasinin beşiği olduğunu iddia edip bize akıl öğreten bu ülkelerin bazılarında (Örneğin: İsviçre’de) “Ermeni soykırımı diye bir şey yoktur” cümlesini herhangi bir yerde telaffuz etmeniz suçtur. Savcı sizi derhal tutuklayıp hapse atabilir.

Peki kardeşim, düşünce suçu diye bir suç olmaması gerekiyorsa, her fırsatta bize akıl öğreten iki yüzlü ve yalancı dostlarımızın(!) ilk önce bunu kendi ülkelerinde uygulamaları gerekmez mi?

 

Bir kişinin  Avrupa’nın herhangi bir ülkesinde “Ermeni soykırımı diye bir şey yoktur” demesinin tutuklanma sebebi olması ne kadar yanlışsa, bizim de herhangi bir şekilde düşüncelerini ifade eden birini tutuklayıp hapse atmamız o kadar yanlıştır.

 

Burada yapılması gereken kendi ülkemizi dünyaya malzeme etmek yerine, politikacılarımız, aydınlarımız, sanatçılarımız ile birlikte uçaklara doluşup İsviçre’nin göbeğinde “Ermeni soykırımı diye bir şey yoktur” diye haykırabilmek ve kendimizi İsviçre savcılarına tutuklatabilmektir.

 

Eğer savunduğumuz değerler uğruna mücadeleyi göze alamıyorsak, o zaman popülizm yapıp bağırıp çağırarak kendi kendimize zarar vermenin de bir âlemi yoktur.

 

Saygıyla…

 

omerkanburoglu@yahoo.co.uk  22  Eylül  2006