|
|
|
|
|
Ömer Lütfi Kanburoğlu, Sendikaların toplu sözleşmeler sırasında vurduğu, kırdığı, sokaklara döküldüğü görülmemiştir. Maaş zammı, çalışma şartlarının iyileştirilmesi, toplu sözleşme, grev hakkı, emeklilik şartlarının iyileştirilmesi gibi konularda, yani asıl ilgilenmeleri gereken konularda sendikaları asla bir yerde bulamazsınız; işleri güçleri 1 Mayıs!
DEMOKRASİ ALGIMIZDAKİ BOZUKLUK
Gelişmemiş toplumların demokrasi algısı ne yazık ki zayıf oluyor. Bilhassa, dünyanın doğusu ile batısı arasındaki en önemli farklardan biri bu. Doğuya doğru gittikçe rejimin adı demokrasi olsa da, yaşamın özü demokrasi olmuyor.
Bizim gibi, özellikle doğu kültürünün etkisinde kalmış toplumlarda demokrasi “her istediğini yapabilmek” ile özdeş görülüyor.
Ülkemizde çok yaygın bir ifade biçimidir “kardeşim bu ülkede demokrasi var” diye başlar her tepesi atan; insanlar genellikle bir başkasını rahatsız edip uyarıldıkları zaman “kardeşim bu ülkede demokrasi var” teranesine sarılırlar. Oysa demokrasinin, herkesin canının istediğini yapma özgürlüğü olmadığını, aslında işin özünde “iyinin, doğrunun ve insan haklarının diktatörlüğü” olduğunu göz ardı ederler.
Şu anda çok bariz bir örneğini yaşıyoruz; 1 Mayıs gösterileri için kıyamet kopuyor. Bazı sendikalar 1 Mayıs’ta canları ne isterse onu yapma özgürlüğü istiyorlar. Kendilerine şunu hatırlatmak istiyorum: DÜNYANIN HİÇBİR ÜLKESİNDE BÖYLE BİR ÖZGÜRLÜK YOK!
Gösteri ve yürüyüş kanunu belli; bu sadece sizin için ve sadece bu hükümet döneminde çıkarılmış bir kanun değil. Hükümet de her sene ne yapılıyorsa onu yapıyor. Size 1 Mayıs’ı kutlamayın diyen yok! Gidin size gösterilen alanlarda kutlayın. Yok ben kanunlardan varesteyim, vururum, kırarım istediğimi yaparım derseniz, ki aynen öyle diyorsunuz, o zaman sonucuna da katlanırsınız. Çıkan sonuç güzel mi olmuştur? Hayır, tam bir rezalettir. İnsanlar mağdur olmuş, bir çok vatandaşımız işine gücüne gidememiş hayat tam anlamı ile felç olmuştur. Peki bunun sorumlusu kimdir? Aynı sorumsuzluğu yıllardır sergileyen sendikalar tek sorumludur.
Bu sendikaların toplu sözleşmeler sırasında vurduğu, kırdığı, sokaklara döküldüğü hiç görülmemiştir. Maaş zammı, çalışma şartlarının iyileştirilmesi, toplu sözleşme, grev hakkı, emeklilik şartlarının iyileştirilmesi gibi konularda, yani asıl ilgilenmeleri gereken konularda sendikaları asla bir yerde bulamazsınız; işleri güçleri 1 Mayıs!
Kardeşim, 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlasan emekçiye ne fayda sağlamış olacaksın? Sen işine gücüne baksana…
Daha düne kadar çalışanların aleyhine olduğunu iddia ettiğiniz bir sosyal güvenlik yasası kabul edildi bu ülkede. Onun için ne yaptınız?
Memurun toplu sözleşme ve grev hakkı yok ama bir sürü memur sendikası var; hiç kendi kendinize sorduğunuz “Böyle sendikacılık olur mu?”, “istifa edeyim bari” dediğiniz oldu mu?
İşinizi yapmaya sıra gelince hiç ilgilenmiyorsunuz, ama laf üretmeye gelince üstünüze yok. Ne ilgilendirir çalışanı 1 Mayıs? Çalışanların istediği toplu sözleşme, grev hakkı, ücret artışı, iyi bir yaşam…
Demokrasi algısındaki bozukluk ne yazık ki üniversite okumakla kapatılacak bir eksiklik değil. Bu ülkenin her metrekaresinde üniversiteli bir cahil var. Demokrasi bir yaşam biçimidir, gökten inmez, yılların birikimi ile oluşur. Sosyal yaşamınızla, hayata bakış açınızla ve hayattan zevk almanızla yakından alâkâlıdır. Örneğin “Afganistan’da yarından itibaren demokrasiye geçilecektir” diye bir karar alırsanız bu karar komiktir ve hiçbir işe yaramaz. Fakat Afganistan halkı gün gelir sosyo-ekonomik yönden demokratik olgunluğa erişirse, hangi rejimle yönetilirse yönetilsin demokrasi zaten o ülkede hayata geçer.
Türkiye’de demokrasi gökten zembille düştüğü içindir ki adı var kendi yok.
Toplum böyle bir rejimi hazmedecek, sürdürebilecek olgunluk ve tecrübeye sahip olmadığı gibi, gün geçtikçe oluşan ahlâki ve kültürel yozlaşma demokrasi kültürünün yerleşmesinden ziyade, toplumun bu kültürden iyice uzaklaşmasına yol açıyor. Korkarım bu süreç, Türkiye’de bir kırılma noktası yaratacak ve sonuç iyi olmayacak.
Eğer böyle bir sonuca ulaşmak istemiyorsak, demokratik hak ve özgürlükleri, namuslu ve dürüst insanların lehine genişletirken, hak ve özgürlükleri kötüye kullananların kazanımlarının da, dürüst ve namuslu insanların önüne geçmesini engelleyici kuralları bir an önce hayata geçirmemiz şarttır. Aksi taktirde, demokrasi adına sap ile samanı karıştırıp hayatı insanlar için yaşanılır kılamazsak, kuralları çiğneyenler sürekli kural tanımaz hale gelecek; böylece, zaman geçtikçe üçkağıtçılar, hırsızlar ve çıkar çevreleri sürekli ön plana geçerek bu ülke yaşanılır olmaktan çıkacaktır.
Kalın sağlıcakla,
omerkanburoglu@yahoo.co.uk 02 Mayıs 2008
|
|