|
|
|
|
|
Ömer Lütfi Kanburoğlu, Türkiye herkese eşitlik gibi safsatalardan kurtulmalıdır; zaten bu safsatayı hiçbir yerde ve hiçbir şekilde gerçekleştirememektedir. Herkes eşit değildir, birimiz zeki, birimiz üstün zekalı, diğerimiz aptal ve kafası çalışmıyor olabilir.
Eğitimde Üstün Zeka
İnsanlar nişan almadıkları şeyleri nadiren vururlar. Henry David Thoreau
Ülkemizde eğitimde üstün zeka kavramı, başarılı öğrenci ile karıştırılmakta. Hatta üstün zekalılar için herhangi bir müfredat olmadığından bu çocuklar çoğu zaman “geri zekalı veya haşarı” öğrenci muamelesi görüp heba olup gidiyorlar. Buradan her haşarı çocuğun üstün zekalı olduğunu iddia ettiğim sonucu çıkarılmasın. Böyle bir şey söylemiyorum. Sadece “üstün zekalı” insanların doğal olarak diğerlerinden çok farklı olduğunu, bunun da çok normal bir sonuç olduğunu, zaten diğerlerinden bir farkı olmasa üstün zekalı değil, normal bir insan olacağını anlatmaya çalışıyorum.
Mesela, bir çocuk 3 yaşında iken kendi başına okuyup yazmaya başladıysa bu çocuk elbetteki diğerlerinden farklı bir kişiliktir. Siz bunu 7 yaşına geldiğinde daha alfabenin tek bir harfini bilmeyen diğer çocuklarla aynı sınıfa sokarsanız bu çocuk doğal olarak orada bulunmaktan sıkılacaktır. Sizi şimdi alıp bir sınıfa kapatsak, şu andaki bilgi birikiminizle zorla okuma yazma öğretmeye çalışsak ne hissederdiniz? İşte bu çocuk da onları hissediyor.
Öğretmenler sürekli “aman çocuklara okul öncesinde okuma –yazma öğretmeyin” diyorlar. Bu öneri normal çocuklar için mantıklı ama bahse konu çocuğa kimse bir şey öğretmiyor; çocuk üstün zekalı kendi kendine okuyor, yazıyor, televizyon seyrederken İngilizce öğreniyor, toplama, çıkarma yapıyorsa anne-babası çocuğa “sen bunları niye öğreniyorsun” diyerek dayak mı atsın? Böyle çocuklar için anne-baba ne yapacak?
Genellikle hırslı anne babalar çocuklarını çok zeki zannederler. Burada anlatmak istediğim bu tip çocuklar da değil. Bu ailelerin çocukları anne-baba zoru ve kendilerine sağlanan ekonomik desteklerle ancak “başarılı öğrenci” olabilirler; yani “normal” insanlarla beraber girdikleri sınavda bir derece elde ederler. Bu sonuç onların kendi eşleri arasında bir sıralamaya girmelerini sağlar. Örneğin, bu başarılı öğrencilerden bazıları okullarını birincilikle bitirebilir, üniversite sınavında birinci olabilir ama bu onların üstün zekalı değil sadece çok başarılı bir öğrenci olduklarını gösterir. Yani mevcut sistemin bir parçası, ona uyum sağlayan mükemmel bir örnek olduklarını gösterir.
Oysa, üstün zekalı bir çocuk uyum sağlamaz, uyum sağlamadığı için hiç kimsenin yapamadığını ve düşünemediğini başarır. Ufku geniştir, sınırlandırılmadığı için hayalleri ve başarabileceklerinin sınırı yoktur. Örneğin üstün zekalı çocuk ileride bir Albert Einstein, başarılı bir öğrenci ise filanca bankanın yönetim kurulu başkanı olur.
Elbette bir ülkenin her ikisine de ihtiyacı vardır. Üstün zekalıları değerlendiren, önünü açan ve onlara “yaratma” fırsatı veren ülkeler bir yerlere gelebilir. Başarılı öğrencilerle sadece montaj sanayinde çok ilerilere gidip kendi kendinizi avutur ve başka ülkelerin kurduğu yüksek teknolojiye dayalı fabrikalarda “iyi yönetici ve çalışanlar” olabilirsiniz.
Peki Türk eğitim sisteminde “üstün zekalılar” için yapılan bir şey var mı?
HAYIR, YOK!
Hem de hiçbir şey yok. Bazı özel okullar çocuklarını çok zeki zanneden anne babalar üzerinden para kazanmayı kendilerine geçim kaynağı edinmiş, resmi okullar ve müfredatta ise böyle bir şey zaten yok. Mili Eğitim Bakanlığı bünyesinde Özel Eğitim Rehberlik ve Danışma Hizmetleri Genel Müdürlüğü diye bir birim var. Konumuz bu genel müdürlüğün görev ve yetki alanına giriyor. Peki bu hususta bir şey yapılıyor mu? Hayır.
Yıllar önce (yaklaşık 10-15 sene oluyor) Ankara Anıttepe’de kısa adı RAM diye adlandırılan bir birim vardı ve bu birim üstün zekalı çocuklar için çeşitli testler uygulamak ve elde ettiği sonuçlara göre okullarda özel sınıflar oluşturmakla görevlendirilmişti. Sonra bir baktık, RAM’ın görev yaptığı bu arazi Fransa Büyükelçiliğine satılmış. Fransızlar kapısına “Bu arsa Fransız Elçiliği malıdır” diye bir tabela astı. Sonra çok büyük tepki toplayınca Fransızlar tabelayı kaldırdı ama arazi hala onlara ait ve RAM’da kayboldu.
Bu genel müdürlüğe sorduğunuz zaman bu tip öğrenciler için Bilim Sanat Merkezleri olduğunu söylüyorlar. Evet, bazı büyük şehirlerimizde Bilim-Sanat merkezi diye adlandırılan, çok ciddi sınavlarla girilen ve “başarılı”” öğrencileri bir araya getiren belli merkezler var. Mesela Ankara’da Yasemin Karakaya Bilim Sanat Merkezi bunlardan biri. Sayın Emel Karakaya’nın maddi desteği, üstün çaba ve özverili çalışmaları ile oluşturulmuş özel amaçlı ama MEB’in ilgisiz tavırları sonucunda başarılı öğrenciler için dahi bir işe yaradığını iddia edemeyeceğimiz bir merkez haline gelmiş. Zaten bu merkezler üstün zekalı çocuklar için değil sadece başarılı öğrenciler için işe yarayabilir.
Mesela 4 yaşında bir çocuk keman virtüözü olabilir, şimdiki eğitim sisteminde biz bu çocuğu okula gönderip flüt çalmasını bile bilmeyen bir sınıf öğretmenine teslim ediyoruz. Ne güzel sistem değil mi?
Okullarda burs sistemi sadece başarılı öğrenciler için tanzim edilmiş. Okula başlayacaksınız, belli bir sınıfa geldiğinizde burs için başvurup sınavı kazanacak ve burs elde edeceksiniz. Ne bursu? Normal öğrencilerle aynı sınıfta okuma bursu.
Üstün zekalı bir çocuk bu sistem içerisinde iki bilemediniz üç sene içerisinde heba olup gidiyor. Çünkü, okula başladığında zaten birçok şeyi bildiği için sınıfa uyum sağlayamayıp dersten soğuyor. Öğretmeni ise zaten kalabalık sınıflarda ona göstermesi gereken önemi göstermiyor ve kendi haline bırakıyor. Çocuk bu sırada zaten bildiği şeylerin üzerine yeni şeyler koyacağına, bildiklerini de bir kenara bırakıp ilgilenmiyor ve içine kapanıyor. Eğer eğitimi sırasında iyi, başarılı ve özverili bir öğretmeni varsa bu sıkıntıları şans eseri aşabiliyor ama bu ona, “geri zekalı ve uyumsuz” damgası yemeden eğitimine devam etmesini sağlıyor. Oysa üstün zekalı bir insanın yaratıcı yönünün geliştirilerek ülke menfaati açısından değerlendirilmesi gerekirken çocuk törpülenmiş ve “normal” hale getirilmiş oluyor.
Böyle bir strateji sadece “vatan hainliği” ile açıklanabilir.
Bu konu ülke menfaatleri açısından “stratejik” öneme haizdir. Uzun vadeli ve üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Türkiye herkese eşitlik gibi safsatalardan kurtulmalıdır; zaten bu safsatayı hiçbir yerde ve hiçbir şekilde gerçekleştirememektedir. Herkes eşit değildir, birimiz zeki, birimiz üstün zekalı, diğerimiz aptal ve kafası çalışmıyor olabilir. Bu çok doğaldır, hal böyle iken herkese aynı muameleyi yapmaya çalışmak eğer art niyetli bir yaklaşım değilse nasıl izah edilebilir?
Başarılı öğrencilerle bir uçağın benzerini yapabilirsiniz ama dünyanın en gelişmiş teknolojisine sahip uçağı yapamazsınız, yakıtsız çalışan bir taşıt yapamazsınız. Başarılı bir insan olduğunuzda size iş verirler, siz de orada çalışırsınız. Kısaca başkalarının söylediklerini yapar, başkalarının teknolojisini satın alır ve başkalarının kölesi olursunuz.
omerkanburoglu@yahoo.co.uk 27 Mayıs 2009
|
|