Ömer Lütfi Kanburoğlu,  Türkiye ile Çin’in ticari ve askeri her türlü ilişkisi birilerini rahatsız ediyor, her iki taraf da bir adım atar atmaz olan Uygurlara oluyor.

 

Cumhurbaşkanı’nın Çin ziyareti

 

 

Bilmek kabul etmek değildir;

 kabul etmeyeceksen bile neyi kabul etmediğini bilmek için öğren...

 

 

Bundan yaklaşık on yıl önce Genelkurmay Başkanımız Çin’e ziyaret gerçekleştiriyordu. Tam o sırada Uygur Türklerinin yaşadığı Sincan’da ardı ardına bombalar patlamaya başladı. İşin ilginç yanı Genelkurmay Başkanı o sırada Çin’le uzun menzilli füze teknolojisi hakkında görüşmelerde bulunuyordu; daha da önemlisi ABD, Çin’den bu teknolojiyi almamıza şiddetle karşı çıkıyordu. 

 

Tabii, Türk Genelkurmay Başkanı Çin’de bu temaslarda bulunurken Sincan’da ardı ardına bombalar patlayıp Uygurlar sokağa dökülünce Genelkurmay Başkanı apar topar Türkiye’ye döndü ve “nedir bu işin aslı” diye araştırırken aslında adı ile ters orantılı “karanlık” bir dergi olayı kapak yaptı ve Sincan’da patlayan bombaların sorumluluğunun “Türkiye’den giden ülkücülere ait olduğunu” manşetten girdi.

 

İlginç değil mi? Türkiye Çin hükümeti ile uzun menzilli füze teknolojisi hakkında görüşmelerde bulunurken buna teorik olarak şiddetle karşı çıkan ABD ve ayaklananlar Sincan’daki Türkler; olayın dezenformasyon boyutunu da Türkiye’deki anti-Amerikancı Marksist bir dergi üstleniyor.

 

Türkiye Çin ile ne zaman yakınlaşsa Uygurlar birden ayaklanıveriyorlar. Sincan, Çin ile ilişkilerimizdeki yumuşak karnımız.

 

Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün Uygur Türklerini  ziyareti basınımızda “Sincan’ı ziyaret eden ilk Türk Cumhurbaşkanı” olarak manşet oldu. Evet, Sayın Gül Sincan’ı ziyaret eden ilk Türk Cumhurbaşkanı idi ama bunun sebebi yıllardır sıradan bir Türk vatandaşının dahi bölgeye gitmesine izin vermeyen Çin makamlarıydı. 10 yıl önce Uygur bölgesine Mesut Yılmaz'ın Başbakanlığı döneminde Başbakan Yardımcısı Cumhur Ersümer, Uygur bölgesine resmi ziyarette bulunmuştu. Bakan olduğu için Uygur Türkleri ile temas sağlayabileceğini zanneden Ersümer, Çinlilerin etrafına ördüğü duvar yüzünden  hiçbir Uygur Türküyle konuşamadan Türkiye'ye geri dönmüştü.

 

Bugün ise ne olmuştu da Çin, Türk Cumhurbaşkanı'nın böyle bir ziyaretine olumlu bakmıştı ve hemen ardından “Han” soyundan gelen Çinliler niye Uygur Türklerine saldırmaya başlamışlardı? Aslında olayın Uygurlarla alakası yok, Türkiye ile Çin’in ticari ve askeri her türlü ilişkisi birilerini rahatsız ediyor, her iki taraf da bir adım atar atmaz olan Uygurlara oluyor.

 

Burada Çin’e büyük görev düşüyor; Uygurlar üzerindeki baskı politikasından vazgeçse böylece Türkiye ile olan ilişkilerinde başka devletlerin eline malzeme vermemiş olur. Belki hatırlarsınız Mesut Yılmaz’ın Başbakanlığı döneminde Türkiye’de Doğu Türkistan bayrakları ile gösteri yapmak bile 23.12.1998 tarih 1998/6 sayılı “gizli” genelge ile yasaklanmıştı. Bildiğim kadarı ile bu genelge hala yürürlükte. 

 

23.12.1998 Tarih ve 1998/36 Sayılı

"Gizli" Başbakanlık Genelgesi

Türkiye Çin Halk Cumhuriyeti’ni (ÇHC), Çin’in tek hukukî temsilcisi olarak 5 Ağustos 1971 tarihinde tanımıştır.
Türkiye-ÇHC siyasi ilişkilerinde ciddi çıkar çatışması bulunmamakla beraber, bugün ÇHC sınırları içinde “Sincan-Uygur Özerk Bölgesi”nden göç ederek Türkiye’ye yerleşmiş bulunan soydaşlarımızın faaliyetleri Türkiye ile ÇHC siyasi ilişkilerinde hassas bir noktayı oluşturmaktadır.
Doğu Türkistan Vakfı ile Doğu Türkistan Göçmen Dernekleri’nin zaman zaman Türkiye’de ÇHC temsilciliklerinin önünde giriştikleri, ÇHC bayrağının yakılması ve ÇHC’ni küçük düşürücü sloganlar kullanılması gibi Çin aleyhtarı faaliyet ve eylemler Çin Hükûmetini fazlasıyla rahatsız etmektedir.
Doğu Türkistan Vakıf ve Derneklerinin faaliyetlerinin yasal sınırlar içinde kalması önem arz etmektedir.
Çin aleyhtarı gösterilerin Doğu Türkistan Vakfı ve Derneklerinin yanı sıra, bu kuruluşların doğrudan ilişkisi bulunmayan başka gruplar ve ülkemizde siyasi partilere mensup bazı kişilerce de düzenlenmekte olduğu anlaşılmaktadır.
Uluslararası camianın saygın bir üyesi olarak, Birleşmiş Milletler ilkelerine ve bu camianın normlarına uymakla yükümlü olan Türkiye’nin dış politikasının temel taşlarını diğer ülkelerin bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi ve içişlerine karışılmaması ilkeleri teşkil etmektedir.
Bu çerçevede, Türkiye’nin kendi topraklarında ÇHC’nin bölünmesine yönelik olduğu anlam veya izlenimini verecek ya da bölünmesini teşvik edecek eylem ve davranışlara müsamaha göstermesi yukarıda maruz ilkelerle bağdaşmayacaktır.
Doğu Türkistan, Sincan-Uygur Özerk Bölgesi adı altında ÇHC topraklarının bir parçasıdır.
Türkiye’nin bunu tartışma konusu yapması sözkonusu değildir. Türkiye,Çin’in bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğüne saygı göstermekle mükelleftir.
Ancak bu husus, ülkemizin Sincan-Uygur Özerk Bölgesi’nde yaşayan Türk kökenli Uygur ve Kazaklar gibi aramızda akrabalık bağları bulunan toplulukların kader ve yaşam koşullarıyla yakından ilgilenmediği anlamına gelmemelidir. Türkiye, bu toplulukları Çin’le arasında bir dostluk köprüsü olarak görmekte ve bu insanların refah ve mutluluk içinde insani koşullarda yaşamalarına büyük önem atfetmektedir.
Çin makamlarına, Sincan-Uygur Özerk Bölgesi’ndeki halkın refah, güvenlik ve mutluluk içerisinde yaşamasına, yaşam düzeyinin yükseltilmesine verdiğimiz önem vurgulanmakta ve ayrıca Çin makamlarıyla işbirliği halinde, Türkiye’nin bu bölgenin kalkınmasına katkıda bulunmak istediği dile getirilmektedir.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesinden biri olan ve 1 milyar nüfusu ve rekor düzeydeki kalkınma hızıyla Türkiye için büyük bir potansiyel Pazar teşkil eden ÇHC ile siyasî ve ekonomik ilişkilerimiz son yıllarda hızlı bir gelişme göstermektedir.1998 yılı içinde ülkemizden Çin’e dört önemli üst düzey ziyaret gerçekleşmiştir. Türkiye-Çin siyasî istişarelerinin de yakın bir tarihte Pekin’de yapılması öngörülmektedir.
Sözkonusu ziyaretler, son derece olumlu bir havada cereyan etmiş ve ÇHC ile ilişkilerimizin geliştirilmesi için siyasî ortamın oluşturulmasına katkıda bulunmuştur.
Ayrıca, 1999 yılında ÇHC’den ülkemize gerçekleşmesi beklenen en üst düzey ziyaretlerle ikili ilişkilerimizin daha ileri bir aşamaya ulaşacağı değerlendirilmektedir.
Yukarıda mülahazaların ışığında, ülkemiz ile ÇHC arasındaki ilişkilerin gelişmesinin ÇHC makamlarında mevcut olduğu anlaşılan kaygıların giderilmesine bağlı bulunduğu şüphesizdir. Bu çerçevede, tarafımızdan aşağıda belirtilen hususlara özen gösterilmesi uygun olacaktır.
Anılan Vakıf ve Derneklerce düzenlenecek toplantılara Bakanlarımızın dahil kamu görevlilerimizin katılmamaları ve kutlama mesajları göndermemeleri.
Sözkonusu toplantılarda Doğu Türkistan bayrağı asılmaması ve ÇHC’ni rencide eden pankartlar kullanılmaması.
Çin misyonları önünde Çin bayrağının yakılmasının ve Çin’i rencide edici pankartların kullanılmasının engellenmesi.
Yukarıda belirtilen hususlara uyulması hususunda bilgilerini ve gereğini rica ederim.

Mesut YILMAZ
Başbakan

 

Türkiye bu konuda ayrımcı bir tutum içerisinde değil ve başka bir ülkenin içişlerine karışma niyeti de yok ama oradaki her ayaklanma Türkiye ile Çin ilişkilerini baltalıyor ve buna Türkiye’nin katkısı yok denecek kadar az.

 

Öyleyse, Çin eğer Türkiye ile ilişkilerini geliştirmek istiyorsa her dönemde ilişkilere sekte vuracak bu faktörü ortadan kaldırması gerekir. Yapılması gereken Uygurlara daha fazla baskı uygulamak yerine, olayı provake eden diğer devletlerin elini boşa çıkarmak olmalıdır.

Çin Uygurlara uyguladığı sürekli baskı ve asimilasyon politikasından vazgeçerek onlara daha demokratik ve insancıl yaklaşırsa eminim Türk-Çin yakınlaşmasından zarar görenlerin elleri zayıflamış olacaktır.

 

Sağlıcakla kalın,

 

 

 omerkanburoglu@yahoo.co.uk  09  Temmuz  2009